Daha
fazla konuşacak bir şey yoktu. Şimdilik. İkisi de çokça yorulmuştu bugün. Hakan
yatağın içine girip Akasya’yı da kolları arasına çekti.
-Asya…
Uyuyalım hadi, dedi. Sesi boğuk çıkmıştı biraz. Akasya bir şey söylemedi ama
başını biraz daha gömdü adamın boynuyla omzu arasına. Babasından duymaya
bayıldığı ismini bu kadar etkilendiği bu adamın dudaklarından duymak kendisini
mutlu etmişti. Evet, tam anlamıyla mutlu etmişti. Daha önce kimseye söylemediği
şeyi Hakan’a söylemiş, kendi dünyasına girmesine izin vermişti. Olayların bu
kadar hızlı gelişiyor olması ne kadar korkmasına sebep oluyorsa Hakan’ın
yaklaşımı da o kadar mutlu olmasını sağlıyordu.
Hakan
koynuna sokulmuş kızın saçlarını okşuyordu yine. Onu ilk gördüğü andan beri
omuzlarından aşağı dökülen saçlarını okşamak için içinde dolup dolup taşmak
için can atan isteğini doyurabilmek mümkün değildi şuan, biliyordu. Sabaha
kadar böyle yatmaya razıydı. Saçlarını okşarken kendinden geçmişti resmen.
Sesinin boğuk çıkma sebebi buydu ama Akasya hiçbir şey söylememişti. Bugün onu
çok zorlamıştı ama Akasya ona dünyaları vermişti sonunda. Akasya ismini çok
sevmişti zaten. Daha önce hiç Akasya isminde biriyle tanışmamıştı bugüne kadar.
Ama akasya ağaçlarını hep çok sevmişti. Onun için bahar akasya ağaçlarının çiçeklerinde
açardı hep. Asya… Asya ise bambaşkaydı. Akasya, kendisiyle ilgili belki de en
özel şeyi paylaşmıştı kendisiyle. Asya dediğinde içinde ılık ılık bir şeyler
akıyordu sanki. Bundan sonra ona Asya diye hitap etmeye karar verdi.
Hakan,
düşünmeye devam ederken Akasya’nın uyuduğunun farkına varamamıştı. Onu biraz
daha kendine doğru çektiğinde düzenli nefes alıp verdiğini görmüştü. Onu
uyandırmamaya çalışıp saçlarını okşamaya devam etti. Çok geçmeden de kendisi
uykuya daldı.
…
Sabah
kollarının arasındaki sıcaklığa açtı Hakan gözlerini. Akasya, hala dün gece
yattığı pozisyonda uyuyordu kollarının arasında. Hiç kıpırdamadan öylece yatmış
gibiydi sanki. Yüzüne düşen bir tutam saçını alıp kulağının arkasına sıkıştırdı
onu uyandırmamaya özen göstererek. Bir süre sonra kıpırdamaya başladı Akasya.
Gözlerini açtığında Hakan’ın gözleriyle karşılaştı. “Mavi. Deniz. Engin. Mutlu.
Gülen. Özlemişim.” Aklından ardı ardına birçok kelime geçiyordu ki Hakan’ın
sesiyle kelimeleri bölündü.
-Günaydın
canım.
-Günaydın,
dedi Akasya. Sesi çatallı çıkmıştı. Utandı bundan birden. Ne zaman uyandın?
-Az
önce, dedi Hakan. Sesindeki çatallaşmayı sevmişti. Karışmış saçları ve
çatallaşmış sesiyle çok sevimliydi kollarında.
-Çok
açım, dedi Akasya üzerindeki ilgiyi dağıtmaya çalışarak. Şu an berbat
göründüğünden emindi ama Hakan ısrarla ona o mavi gözleriyle bakmaya devam
ediyordu. Hızlıca çıktı yataktan.
-Tamam,
bebeğim, hadi hazırlanıp kahvaltıya inelim.
-Hakan…
-Efendim
canım, dedi Hakan.
-Banyoda
işin var mı diye soracaktım. Duş almak istiyorum da.
-Bir
girip çıkayım, kullanabilirsin canım.
-Tamam.
Hakan’dan
sonra banyoya girince kendisini serbest bırakmasıyla şiddetle titremeye
başladı. “Bebeğim, canım, hayatım, yavrum” gibi kelimelerden ölesiye
korkuyordu. Üvey babasını hatırlamasına sebep olacak her kelimeden korkuyordu.
Şimdi Hakan’a ne kadar belli etmemeye çalışsa da eninde sonunda onun da
anlayacağını biliyordu. Defalarca onun bunu kötü bir niyetle söylemediğine
kendini ikna etmeye çalışsa da başarısız oluyordu. Daha fazla düşünmek
istemediği için hızlıca üzerindekileri çıkarıp duşun altına attı kendisini. Su
biraz fazla sıcaktı ama aldırmadı. Su, başından bedenine doğru ilerlerken
gözyaşları da akmaya başlamıştı yeniden. Dün Hakan’ın kendisini ağlarken
sakinleştirişi geldi gözlerinin önüne. Sonra yıllardır döktüğü gözyaşlarını
annesinin hiç görmeyişi, hep yapayalnız oluşu…
Duşun
altında ne kadar kaldığının farkında değildi Akasya. Kapının tıklatılmasıyla
kendine geldi. Hakan sesleniyordu dışarıdan.
-Akasya,
canım… İyi misin?
-İyiyim.
Ben… Çıkıyorum şimdi.
-Tamam,
ben seni merak ettim. Uzun süredir içeridesin.
-Hemen
geliyorum.
Hızlıca
vücut kremini sürüp giyindi Akasya. Saçlarını da hızlıca kurutup çıktı
banyodan. Hakan, yatağın üzerine oturmuştu. Meraklı gözlerle kendisine bakıyordu.
-Fark
etmemişim ne kadar zaman olduğunu, diye geveledi ağzında Akasya.
-Sen
ağladın mı Akasya, gözlerin niye böyle kıpkırmızı?
-Yoo…
-Doğru
söyle. Sesin de kötü geliyor. Canım ne oldu, seni üzecek bir şey mi yaptım ben?
Akasya,
gözyaşları akmasın diye gözlerini kırpıştırıp duruyordu şimdi. Hem ona kendini
tamamıyla açmak istiyor hem de kendisinden iğrenip onu bırakmasından
korkuyordu.
-Hayır,
diyebildi sadece. Hakan yanına gelmişti şimdi. Gözlerini gözlerinin içine
dikmiş, sanki kalbini okumaya çalışır gibiydi. Hakan bir şeyler olduğunu
anlamış, önce onu oturtmaya karar vermişti.
-Gel
şöyle, oturalım önce, deyip onu kanepeye doğru götürmüş; önce kendi oturduktan
sonra onu da kendisine olabildiğince yakın oturtmuştu.
-Asya…
Benden korkuyor musun canım? Korkmaman gerektiğini biliyorsun, değil mi? Sana
asla zarar vermem. Korkma benden ve güven bana lütfen. Hadi anlat bana şimdi ne
olduğunu. Eğer bir hatam varsa düzeltirim. Seni üzmek istemiyorum. Hele
korkutmayı hiç istemiyorum.
Bir
yandan konuşurken bir yandan da o güzel saçlarını okşuyordu Akasya’nın. Saçları
yumuşacıktı ve şampuanı çok güzel çiçek kokuyordu. Bir eliyle de elini avunun
içine alıp cesaret verircesine sıkmayı ihmal etmedi.
-Korkuyorum…
Tek
kelime. İçindeki fırtınanın, yangının hatta sağanağın da tek sebebiydi bu tek
kelime. Korku. Her bir hücresine öyle bir sinmişti ki geceleri yine gelecek,
yine aynı şeyler olacak diye diken üstünde yatıyordu resmen.
-Benden
mi? dedi Hakan. Canı o kadar çok yanmıştı ki o kelimeyi duyduğunda. Hızlı gittiğinin
farkındaydı ama onu böylesine korkuttuğunu fark edememişti işte. Kendisine
kızdı birden.
-Hayır,
dedi Akasya yeniden.
-Ne
o zaman Akasya, söyle hadi canım. Sabırsızlanmaya başlamıştı Hakan. Bu sorunu
hemen çözmek istiyordu. Sesi biraz sert çıkmıştı bu yüzden. Akasya’da Hakan’ın
sesindeki sert tınıyı almış hemen dikenlerini çıkarmıştı.
-İşte
bundan korkuyorum. Tüm o canım, bebeğim, güzelim, hayatım, yavrum
kelimelerinden! Bana onu hatırlatıyor. İğne gibi resmen. Her yanıma batıyor.
Hele yavrum! Hem tehdit, hem uyarı, hem gelecek gecenin habercisi o ima!
Kahretsin, hiç kurtulamayacağım o adamdan, anlamıyor musun?! Hep peşimde olacak
gölgesi.
Hakan
duyduklarının şokuyla dondu kaldı bir süre. Kendine geldiğinde Akasya
ağlıyordu. Yine… Yine ağlıyordu ve onun tek bir gözyaşı bile kalbinin acımasına
yetiyordu.
-Akasya,
canım… Off… Asya, ben özür dilerim. İstemsizce çıkıyor ağzımdan. Özür dilerim
gerçekten. Seni üzmek değil inan amacım. Özür dilerim. Bak bana canım, n’olur
gözlerime bak.
Akasya
başını kaldırıp Hakan’ın gözlerine dikti gözlerini. Gözlerinin rengi koyu yeşil
olmuştu şimdi.
-İsteyerek
yapmıyorum, inan. Seninle konuşurken istemsizce oluyor her şey. Ne olur ağlama,
dayanamam senin üzülmene. Aşabiliriz bunu. Ben elimden geldiğince dikkat
ederim. İnan bana. Söz veriyorum sana.
Akasya’nın
gözyaşları hala gözlerinden süzülürken konuştu:
-Hakan…
Ben bu kadar yaram varken sana nasıl yar olabileceğimi bilmiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder