Dışarı çıktıklarında yan yana yürümeye
başladılar gölete doğru. Hakan her ne kadar onu kendine çekip göğsüne bastırmak
ya da elini tutup öyle yürümek istese de Akasya’nın biraz düşünmeye ihtiyacı
olduğunun farkındaydı. O yüzden ondan bir karşılık gelmeden bir şey yapmamaya
karar verdi ve sessizce genç kızın yanında yürümeye devam etti.
Hakan,
her zaman aklıyla hareket eden bir adam olmuştu fakat Akasya konusunda aklından
çok kalbini dinliyordu. Bunda da pişman olmayacağına emindi nedense. Eğer
gerçekten bu kızı açabilir ve kendisine inandırabilirse çok mutlu olacaklarını
biliyordu. Tek yapması gereken Akasya’yı kendine inandırmak ve çok sevmekti.
Onun gözlerindeki küçük kızın ne kadar da sevgi dolu olduğunu görebiliyordu.
Akasya
sesini çıkarmadan yürüyordu Hakan’ın yanında. Her ne kadar sessiz kalmak istese
de Hakan’ın ona sarılmamasına ya da elini tutmamasına içerlemişti biraz. Hani
pişman olmak ve vazgeçmek için çok geçti. Öyle demişti. Yoksa vaz mı geçmişti?
Çok mu soru sormuştu acaba? Neden sarmıyordu onu?! Çok üşüyordu. O kendisine
yakın olmayınca çok üşüyordu işte.
Sonra
birden durdu. Hakan onu sessizce takip ediyordu arkasından. Onunla birlikte o
da durdu. Akasya’nın kafasından geçenleri anlamaya çalışıyordu ama yüzünden
hiçbir ifade anlaşılmıyordu. “Bu adama çok alıştım. Onsuz üşüyorum.” diye
düşündü Akasya. Kafasındaki sorulara yanıt bulmuştu birden. Üşümesinin nedeni
buydu. Daha önce ondan etkilendiğini kendine itiraf etmişti ama artık emindi
bunun etkilenmenin, hoşlanmanın çok ötesine geçtiğinden. Aşması gereken tek şey
kendiydi, Hakan ona kendini sunmuştu tüm açıklığıyla. Hem dün gece hem de az
önce odada. O da kendini açacaktı ona. Onu sevecekti. Onun olacaktı.
-Asya,
iyi misin canım? diye sordu Hakan daha fazla dayanamayarak. Başın mı dönüyor,
neyin var? Neden durdun?
-Hakan,
dedi Akasya dönerken.
Bir
şey anlamamış gözlerle bakıyordu Hakan güzel kızın yüzüne. Gözlerinde endişe
vardı. Ama genç kızın gözleri gülüyordu.
-Sen
bana soru sormayacak mısın? diye sordu kız, adama kıyamadığından. Gözlerindeki
endişeyi dağıtmayı amaçlamıştı.
-Ne?!
Hayır. Yani ne zaman, neyi anlatmak istersen dinlerim. Biliyorsun. Ama soru
sorup da seni üzmek istemiyorum.
-Hiç
mi bir şey merak etmiyorsun hakkımda?
-Deli
gibi merak ediyorum hem de. Ama seni üzmek istemiyorum.
-Sen
beni üzmezsin canım. dedi Akasya gözlerinin içi gülerek.
-Üzmem.
Ben sana kıyamam ki. Dur bir dakika! Sen az önce bana “canım” mı dedin?!
-Eveeet,
dedi Akasya kıkırdayarak. Koskoca adamın karşısında böyle gözlerini açarak
kendisine şaşkın şaşkın bakması çok komik göründü birden gözlerine. Bu adam hem
çok heybetli hem çok yakışıklı hem de böyle çok şaşkın görünmeyi nasıl
başarıyor acaba diye düşünmeden de edemedi.
-Asya,
bebe… Şey, canım… Beni nasıl mutlu ettin anlatamam sana.
Asya,
yine kıkırdamıştı. Hakan hala kendisine şaşkın gözlerle bakmaya devam ediyordu
oysa. İki de bir karşısında salya sümük ağladığından adam da ne yapacağını
şaşırmıştı tabii. Yine ağzından çıkarken yarım kalmıştı işte “bebeğim”
kelimesi. Hala duyduğunda içi titrese de bir daha Hakan’dan korkmayacağına söz
verdi kendine.
-Artık
senden kaçmayacağım, korkmayacağım da, dedi kız fısıldarcasına Hakan’ın
gözlerinin içine bakarken. Hakan duyduklarına inanamıyordu bir türlü. Bir anda
ne olmuştu da böyle değişmişti her şey?! Gerçi bu değişimden memnundu. Artık
kendisinden korkmayacağını söylüyordu genç kız. Kaçmayacaktı da. Onu sevmesine
izin verecekti. İstediği gibi sevecekti onu. Hakan böyle düşüncelere dalıp
gitmişken daha fazla dayanamayıp konuşmaya başladı Akasya.
-Ama
senin şu an gelip bana sarılman gerekiyordu, derken bir yandan da dudağını
sarkıtmıştı.
Hakan,
hala az önceki durduğu yerde kıpırdamadan durduğunu fark etti kızın bu
siteminden sonra. Hemen gidip sarıldı kıza.
-Affet
beni bebeğim. Ben çok şaşırdım birden senden öyle şeyler duyunca.
-Biliyorum
karşında hep salya sümük ağlıyorum. dedi yine kıkırdayarak.
-Ağlama,
bundan sonra hiçbir şey için ağlama. Benim için bile olsa ağlama. Üzülmene
dayanamıyorum.
-Ağlamayacağım,
dedi Akasya.
-Öyle
yan yana yürürken elini tutup sana sarılmak için deli gibi bir istek duyuyordum
içimde ama sanki yalnız kalıp düşünmeye ihtiyacın varmış gibi geldi bana. O
yüzden biraz geriden geliyordum. Ama sen birden durunca çok endişelendim.
Kendini kötü hissetmenden korktum.
-Düşünüyordum.
-Bana
da söyleyecek misin?
-Iııı…
Henüz değil. Yani hepsini değil, dedi kız biraz geri çekilerek. Gözlerinin
içine bakıyordu yine ama sanki genç adamla eğleniyormuş gibi garip pırıltılar
vardı gözlerinin içinde.
-Neden
içimde benimle eğleniyormuşsun gibi bir his var? dedi Hakan kaşlarını çatarak. Kendisiyle
dalga geçilmesinden hoşlanmazdı.
-Hayır,
hayır. Öyle değil, dese de Akasya, Hakan’ın çatılmış kaşları düzelmiyordu bir
türlü. Dakika bir gol bir dedi içinden. “İyi yaptın Akasya, iki dakikada
kızdırmayı başardın adamı. Şimdi kendisiyle dalga geçtiğini düşünüyor.” diye
düşünürken az önce kendisine verdiği sözü hatırladı. Kaçmayacaktı ondan.
Aralarında bir şey olması için ikisinin de birbirlerine açık olması lazımdı.
Etrafına bakındı bir süre. Oturacak bir yer arıyordu gözleri aceleyle. Bunu düzeltmesi
lazımdı. Hakan ise hala çatık kaşlarla onu süzmeye devam ediyordu.
-Şuraya
oturalım mı, diye sordu kız ilerideki piknik masasını göstererek. Hakan’dan
hiçbir tepki alamayınca derin bir iç çekip elini tuttu adamın. Gözlerine
bakmaktan hiç vazgeçmemişti bunu yaparken. Elini çekiştirip onu masaya doğru
götürdü. Kendisi oturduktan sonra onu da karşısına oturttu.
-Az
önce sana çok kızdım, dedi tuttuğu kocaman eli incelerken. Başını kaldırdığında
hala Hakan’ın çatık kaşlarla kendisine baktığını gördü ama bu kez gözlerinde
kızgınlık değil şaşkınlık vardı. Gülerek elini adamın elinden çekip bu kez de
kaşlarına götürdü. Onları o çatık m halinden kurtarıp düz durmalarını sağladı
ve uzanıp yanağına küçücük bir öpücük kondurdu. Sesini düzeltip yeniden konuşmaya
başladı.
-Ben
az önce sana çok kızdım çünkü sen bana pişman olmak ve vazgeçmek için çok geç
olduğunu söylemiştin.
Anında
yeniden çatıldı Hakan’ın kaşları. Yine gülerek düzeltti kaşlarını Hakan’ın.
-Çatma
öyle kaşlarını. Korkuyorum, dedi gülerek.
-Ne
yapmaya çalıştığını anlayamıyorum Akasya.
-Şişşt…
Anlatıyorum. Bana sarılmana ve elimi tutmana ihtiyacım vardı ama sen sadece
yanımda yürüyordun. Ben de vazgeçtiğini düşündüm. Yani tamam, vazgeçmek ve
pişman olmak yok demiştin ama ne bileyim işte. Sen bana sarılmayınca üşüyorum
ben.
Anlamıştı
Hakan. Ne kadar da aptaldı. Ne düşünmüştü oysa.
-Orada
durduğumda… diye devam etti Akasya, yani o an fark ettim ki ben sensiz çok
üşüyorum. Sana çok alıştığımı fark ettim bir de ve bundan sonra senden
kaçmamaya karar verdim. Kendimi saklamayacağım daha fazla.
-Of!
Sonunda! dedi Hakan derin bir nefes vererek. Akasya’yı kendine doğru çekerek
kollarıyla sardı. Başına bir öpücük kondurup saçlarını okşamaya başladı.
Akasya
yine kıkırdadı. “Yine aynı tepkiyi verdin.” derken kıkırdamaya devam ediyordu.
“Dün gece de böyle yapmıştın.”
-Demek
artık içindeki neşeli Asya’yı bana göstereceksin, öyle mi? Ne güzel gülüyorsun
sen öyle.
Onu
yine kendinden uzaklaştırıp dudaklarına küçük bir öpücük kondurdu Hakan. Yüzü
yine kıpkırmızı olmuştu ama gözlerini kaçırmamıştı bu kez Akasya. Kalbi
delicesine atmaya başladı Hakan’ın. Demek bundan sonra kaçmayacaktı güzel gözlü
miniği. Demek bundan sonra böyle olacaktı. İçi mutlulukla doldu birden.
O
böyle düşüncelere dalmışken Akasya’nın da mutluluktan başı dönmeye başlamıştı.
Kaç gündür kalbini sıkan mengeneden kurtulmuştu birden. Artık kendini çok daha
iyi hissediyordu. Her şeyin düzeleceğine, güzel olacağına dair bir inanç
belirdi içinde. Sonra dayanamayarak o da Hakan’ın dudaklarına bir öpücük
bıraktı.
Hakan
yine o şaşkın gözlerle bakmaya başlamıştı kendisine. “Allah’ım bu kadar
mutluluğu hak edecek ne yaptım ben?! Şükürler olsun sana.” dedi Akasya’yı
kendine doğru çekerken. Sarılırken ikisi de gülümsüyordu şimdi.
Bir
süre daha öyle birbirlerinin kollarında oturduktan sonra Akasya’nın titrediğini
hissetti Hakan.
-Üşüdün
mü güzelim? diye sordu kızı biraz daha kendine çekerken.
-Ürperdim
birden. dedi Akasya da.
-Hadi
o zaman odamıza gidelim. Hastalanmanı istemiyorum.
-Tamam.
El
ele odalarına doğru ilerlerken Hakan dayanamayıp sordu:
-Bu
gece burada kalacağız, değil mi? Yani cevabın hala geçerli mi?
-Evet,
dedi Akasya. Ama şaşırmıştı bu soru karşısında.
-Yani
sabahtan beri o kadar çok şey yaşadık ki ben belki fikrini değiştirmişsindir
diye korktum bir an.
-Korkma.
Kalacağım dedim kalacağım.
-Tamam
canım. Rahatladım şimdi.
-Bak,
dedi Hakan’ın önüne keserek. Ben normalde açık sözlü bir insanım. Ne
düşünüyorsam, ne hissediyorsam açık açık söylerim. Babam da böyle bir adamdı ve
benim de öyle olmamı isterdi. Ben de onun gibi olabilmek için çalışıyorum. Yani
korkma bundan sonra olur mu?! Dün gece sana “evet” dedim ve bundan sonra sana
layık bir sevgili olmaya çalışacağım, tamam mı?
-Sen
beni bugün heyecandan öldüreceksin galiba! dedi gülerek Hakan. Az önce bana
“canım” dedin diye kalbim güm güm atarken şimdi de bana layık bir sevgili
olmaya çalışacağını söylüyorsun. Off, çok mutluyum Allah’ım. Sana binlerce kez
şükürler olsun. Teşekkür ederim bu kadar açık olduğun için. Ama asıl benim sana
layık bir sevgili olmam lazım.
-Deli
olma, sen dünyanın en iyi adamısın. Gelip beni nasıl buldun öyle, baksana. Ama
hadi sevgilim, artık otele dönelim yoksa ben burada biraz daha kalırsam
donacağım. İyice soğuk oldu çünkü hava.
-Tamam
güzelim, tamam bebeğim. Sen istersin de ben yapmaz mıyım?! Sen bana böyle
sevgilim dediğinde ben ölüme bile giderim.
Akasya
kıkırdarken otele doğru yürümeye başladılar yeniden.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder