Okuyucuma!



Sağlam dişler, bir de sağlam mide-

Budur dileğim senin için!

Sindirebildinse kitabımı,

Barıştı demektir benimle yıldızın!



Nietzsche



Tecavüz (Akasya) - 9. Bölüm

Dışarı çıktıklarında yan yana yürümeye başladılar gölete doğru. Hakan her ne kadar onu kendine çekip göğsüne bastırmak ya da elini tutup öyle yürümek istese de Akasya’nın biraz düşünmeye ihtiyacı olduğunun farkındaydı. O yüzden ondan bir karşılık gelmeden bir şey yapmamaya karar verdi ve sessizce genç kızın yanında yürümeye devam etti.
         Hakan, her zaman aklıyla hareket eden bir adam olmuştu fakat Akasya konusunda aklından çok kalbini dinliyordu. Bunda da pişman olmayacağına emindi nedense. Eğer gerçekten bu kızı açabilir ve kendisine inandırabilirse çok mutlu olacaklarını biliyordu. Tek yapması gereken Akasya’yı kendine inandırmak ve çok sevmekti. Onun gözlerindeki küçük kızın ne kadar da sevgi dolu olduğunu görebiliyordu.
         Akasya sesini çıkarmadan yürüyordu Hakan’ın yanında. Her ne kadar sessiz kalmak istese de Hakan’ın ona sarılmamasına ya da elini tutmamasına içerlemişti biraz. Hani pişman olmak ve vazgeçmek için çok geçti. Öyle demişti. Yoksa vaz mı geçmişti? Çok mu soru sormuştu acaba? Neden sarmıyordu onu?! Çok üşüyordu. O kendisine yakın olmayınca çok üşüyordu işte.
         Sonra birden durdu. Hakan onu sessizce takip ediyordu arkasından. Onunla birlikte o da durdu. Akasya’nın kafasından geçenleri anlamaya çalışıyordu ama yüzünden hiçbir ifade anlaşılmıyordu. “Bu adama çok alıştım. Onsuz üşüyorum.” diye düşündü Akasya. Kafasındaki sorulara yanıt bulmuştu birden. Üşümesinin nedeni buydu. Daha önce ondan etkilendiğini kendine itiraf etmişti ama artık emindi bunun etkilenmenin, hoşlanmanın çok ötesine geçtiğinden. Aşması gereken tek şey kendiydi, Hakan ona kendini sunmuştu tüm açıklığıyla. Hem dün gece hem de az önce odada. O da kendini açacaktı ona. Onu sevecekti. Onun olacaktı.
         -Asya, iyi misin canım? diye sordu Hakan daha fazla dayanamayarak. Başın mı dönüyor, neyin var? Neden durdun?
         -Hakan, dedi Akasya dönerken.
         Bir şey anlamamış gözlerle bakıyordu Hakan güzel kızın yüzüne. Gözlerinde endişe vardı. Ama genç kızın gözleri gülüyordu.
         -Sen bana soru sormayacak mısın? diye sordu kız, adama kıyamadığından. Gözlerindeki endişeyi dağıtmayı amaçlamıştı.
         -Ne?! Hayır. Yani ne zaman, neyi anlatmak istersen dinlerim. Biliyorsun. Ama soru sorup da seni üzmek istemiyorum.
         -Hiç mi bir şey merak etmiyorsun hakkımda?
         -Deli gibi merak ediyorum hem de. Ama seni üzmek istemiyorum.
         -Sen beni üzmezsin canım. dedi Akasya gözlerinin içi gülerek.
         -Üzmem. Ben sana kıyamam ki. Dur bir dakika! Sen az önce bana “canım” mı dedin?!
         -Eveeet, dedi Akasya kıkırdayarak. Koskoca adamın karşısında böyle gözlerini açarak kendisine şaşkın şaşkın bakması çok komik göründü birden gözlerine. Bu adam hem çok heybetli hem çok yakışıklı hem de böyle çok şaşkın görünmeyi nasıl başarıyor acaba diye düşünmeden de edemedi.
         -Asya, bebe… Şey, canım… Beni nasıl mutlu ettin anlatamam sana.
         Asya, yine kıkırdamıştı. Hakan hala kendisine şaşkın gözlerle bakmaya devam ediyordu oysa. İki de bir karşısında salya sümük ağladığından adam da ne yapacağını şaşırmıştı tabii. Yine ağzından çıkarken yarım kalmıştı işte “bebeğim” kelimesi. Hala duyduğunda içi titrese de bir daha Hakan’dan korkmayacağına söz verdi kendine.
         -Artık senden kaçmayacağım, korkmayacağım da, dedi kız fısıldarcasına Hakan’ın gözlerinin içine bakarken. Hakan duyduklarına inanamıyordu bir türlü. Bir anda ne olmuştu da böyle değişmişti her şey?! Gerçi bu değişimden memnundu. Artık kendisinden korkmayacağını söylüyordu genç kız. Kaçmayacaktı da. Onu sevmesine izin verecekti. İstediği gibi sevecekti onu. Hakan böyle düşüncelere dalıp gitmişken daha fazla dayanamayıp konuşmaya başladı Akasya.
         -Ama senin şu an gelip bana sarılman gerekiyordu, derken bir yandan da dudağını sarkıtmıştı.
         Hakan, hala az önceki durduğu yerde kıpırdamadan durduğunu fark etti kızın bu siteminden sonra. Hemen gidip sarıldı kıza.
         -Affet beni bebeğim. Ben çok şaşırdım birden senden öyle şeyler duyunca.
         -Biliyorum karşında hep salya sümük ağlıyorum. dedi yine kıkırdayarak.
         -Ağlama, bundan sonra hiçbir şey için ağlama. Benim için bile olsa ağlama. Üzülmene dayanamıyorum.
         -Ağlamayacağım, dedi Akasya.
         -Öyle yan yana yürürken elini tutup sana sarılmak için deli gibi bir istek duyuyordum içimde ama sanki yalnız kalıp düşünmeye ihtiyacın varmış gibi geldi bana. O yüzden biraz geriden geliyordum. Ama sen birden durunca çok endişelendim. Kendini kötü hissetmenden korktum.
         -Düşünüyordum.
         -Bana da söyleyecek misin?
         -Iııı… Henüz değil. Yani hepsini değil, dedi kız biraz geri çekilerek. Gözlerinin içine bakıyordu yine ama sanki genç adamla eğleniyormuş gibi garip pırıltılar vardı gözlerinin içinde.
         -Neden içimde benimle eğleniyormuşsun gibi bir his var? dedi Hakan kaşlarını çatarak. Kendisiyle dalga geçilmesinden hoşlanmazdı.
         -Hayır, hayır. Öyle değil, dese de Akasya, Hakan’ın çatılmış kaşları düzelmiyordu bir türlü. Dakika bir gol bir dedi içinden. “İyi yaptın Akasya, iki dakikada kızdırmayı başardın adamı. Şimdi kendisiyle dalga geçtiğini düşünüyor.” diye düşünürken az önce kendisine verdiği sözü hatırladı. Kaçmayacaktı ondan. Aralarında bir şey olması için ikisinin de birbirlerine açık olması lazımdı. Etrafına bakındı bir süre. Oturacak bir yer arıyordu gözleri aceleyle. Bunu düzeltmesi lazımdı. Hakan ise hala çatık kaşlarla onu süzmeye devam ediyordu.
         -Şuraya oturalım mı, diye sordu kız ilerideki piknik masasını göstererek. Hakan’dan hiçbir tepki alamayınca derin bir iç çekip elini tuttu adamın. Gözlerine bakmaktan hiç vazgeçmemişti bunu yaparken. Elini çekiştirip onu masaya doğru götürdü. Kendisi oturduktan sonra onu da karşısına oturttu.
         -Az önce sana çok kızdım, dedi tuttuğu kocaman eli incelerken. Başını kaldırdığında hala Hakan’ın çatık kaşlarla kendisine baktığını gördü ama bu kez gözlerinde kızgınlık değil şaşkınlık vardı. Gülerek elini adamın elinden çekip bu kez de kaşlarına götürdü. Onları o çatık m halinden kurtarıp düz durmalarını sağladı ve uzanıp yanağına küçücük bir öpücük kondurdu. Sesini düzeltip yeniden konuşmaya başladı.
         -Ben az önce sana çok kızdım çünkü sen bana pişman olmak ve vazgeçmek için çok geç olduğunu söylemiştin.
         Anında yeniden çatıldı Hakan’ın kaşları. Yine gülerek düzeltti kaşlarını Hakan’ın.
         -Çatma öyle kaşlarını. Korkuyorum, dedi gülerek.
         -Ne yapmaya çalıştığını anlayamıyorum Akasya.
         -Şişşt… Anlatıyorum. Bana sarılmana ve elimi tutmana ihtiyacım vardı ama sen sadece yanımda yürüyordun. Ben de vazgeçtiğini düşündüm. Yani tamam, vazgeçmek ve pişman olmak yok demiştin ama ne bileyim işte. Sen bana sarılmayınca üşüyorum ben.
         Anlamıştı Hakan. Ne kadar da aptaldı. Ne düşünmüştü oysa.
         -Orada durduğumda… diye devam etti Akasya, yani o an fark ettim ki ben sensiz çok üşüyorum. Sana çok alıştığımı fark ettim bir de ve bundan sonra senden kaçmamaya karar verdim. Kendimi saklamayacağım daha fazla.
         -Of! Sonunda! dedi Hakan derin bir nefes vererek. Akasya’yı kendine doğru çekerek kollarıyla sardı. Başına bir öpücük kondurup saçlarını okşamaya başladı.
         Akasya yine kıkırdadı. “Yine aynı tepkiyi verdin.” derken kıkırdamaya devam ediyordu. “Dün gece de böyle yapmıştın.”
         -Demek artık içindeki neşeli Asya’yı bana göstereceksin, öyle mi? Ne güzel gülüyorsun sen öyle.
         Onu yine kendinden uzaklaştırıp dudaklarına küçük bir öpücük kondurdu Hakan. Yüzü yine kıpkırmızı olmuştu ama gözlerini kaçırmamıştı bu kez Akasya. Kalbi delicesine atmaya başladı Hakan’ın. Demek bundan sonra kaçmayacaktı güzel gözlü miniği. Demek bundan sonra böyle olacaktı. İçi mutlulukla doldu birden.
         O böyle düşüncelere dalmışken Akasya’nın da mutluluktan başı dönmeye başlamıştı. Kaç gündür kalbini sıkan mengeneden kurtulmuştu birden. Artık kendini çok daha iyi hissediyordu. Her şeyin düzeleceğine, güzel olacağına dair bir inanç belirdi içinde. Sonra dayanamayarak o da Hakan’ın dudaklarına bir öpücük bıraktı.
         Hakan yine o şaşkın gözlerle bakmaya başlamıştı kendisine. “Allah’ım bu kadar mutluluğu hak edecek ne yaptım ben?! Şükürler olsun sana.” dedi Akasya’yı kendine doğru çekerken. Sarılırken ikisi de gülümsüyordu şimdi.
         Bir süre daha öyle birbirlerinin kollarında oturduktan sonra Akasya’nın titrediğini hissetti Hakan.
         -Üşüdün mü güzelim? diye sordu kızı biraz daha kendine çekerken.
         -Ürperdim birden. dedi Akasya da.
         -Hadi o zaman odamıza gidelim. Hastalanmanı istemiyorum.
         -Tamam.
         El ele odalarına doğru ilerlerken Hakan dayanamayıp sordu:
         -Bu gece burada kalacağız, değil mi? Yani cevabın hala geçerli mi?
         -Evet, dedi Akasya. Ama şaşırmıştı bu soru karşısında.
         -Yani sabahtan beri o kadar çok şey yaşadık ki ben belki fikrini değiştirmişsindir diye korktum bir an.
         -Korkma. Kalacağım dedim kalacağım.
         -Tamam canım. Rahatladım şimdi.
         -Bak, dedi Hakan’ın önüne keserek. Ben normalde açık sözlü bir insanım. Ne düşünüyorsam, ne hissediyorsam açık açık söylerim. Babam da böyle bir adamdı ve benim de öyle olmamı isterdi. Ben de onun gibi olabilmek için çalışıyorum. Yani korkma bundan sonra olur mu?! Dün gece sana “evet” dedim ve bundan sonra sana layık bir sevgili olmaya çalışacağım, tamam mı?
         -Sen beni bugün heyecandan öldüreceksin galiba! dedi gülerek Hakan. Az önce bana “canım” dedin diye kalbim güm güm atarken şimdi de bana layık bir sevgili olmaya çalışacağını söylüyorsun. Off, çok mutluyum Allah’ım. Sana binlerce kez şükürler olsun. Teşekkür ederim bu kadar açık olduğun için. Ama asıl benim sana layık bir sevgili olmam lazım.
         -Deli olma, sen dünyanın en iyi adamısın. Gelip beni nasıl buldun öyle, baksana. Ama hadi sevgilim, artık otele dönelim yoksa ben burada biraz daha kalırsam donacağım. İyice soğuk oldu çünkü hava.
         -Tamam güzelim, tamam bebeğim. Sen istersin de ben yapmaz mıyım?! Sen bana böyle sevgilim dediğinde ben ölüme bile giderim.
         Akasya kıkırdarken otele doğru yürümeye başladılar yeniden.


Hiç yorum yok: