Okuyucuma!



Sağlam dişler, bir de sağlam mide-

Budur dileğim senin için!

Sindirebildinse kitabımı,

Barıştı demektir benimle yıldızın!



Nietzsche



...

Dün dedemin 52 mevlüdü vardı. Annem hep içinden içinden ağladı. Kimseye fark ettirmemeye çalıştı ama bence herkes farkındaydı. Ninemin de o sırada ağladığına eminim. Bence oldukça kalabalıktı.
Ben dedemin öldüğünü duyduğumdan beri hiç ağlamadım. Ağlayamıyorum. Ne zaman gözlerim dolsa annemin daha da üzüleceğini hatırlıyorum ve geri kaçıyor gözyaşlarım.
Tamam, bekliyorduk bunu. Zaten son gelişimde annem ‘bir daha ya görürsün ya göremezsin’ diye götürmüştü yanına. O zaman gittiğimde son gördüğüme oranla çok fazla zayıflamıştı. Hiçbir şey yiyip içmiyordu. İdrarı kanlı geliyordu. Eve gelen doktor su içmesi gerektiğini söylüyordu ama onu bile içemiyordu.
Daha önce yani başımıza gelmeden önce felcin ne demek olduğunu bile bilmezdim. Dedem felç geçirdiğinde 8. sınıftaydım. O kadar çok etkilenmedim, itiraf ediyorum. Sonuçta dedem yaşlıydı. Zaten yapılan masajlar sayesinde kendi kendine yürüyebilecek düzeye gelmişti yeniden. Ama geçtiğimiz yaz yeniden tekrarladı ve bu kez aldı götürdü.
Annemin yaşlandığını ilk kez teyzem de felç geçirince fark ettim. Dedemden bir yıl sonra oldu onunkisi. Bir haftada saçları beyazladı üzüntüden. Teyzeminki çok daha zordu. Çünkü onun tansiyon, şeker (diyabet) ve beyin kanaması üçü bir arada oldu. Teyzemin o yatakta 6 yıldır yattığına hala inanamıyorum. Hala bir köşede karşılaşacağımızı sanıyorum. Ya da otobüste görüp gidip yanına oturacağımı falan. Ama olmuyor. O, o evde, o yatakta yıllardı yatıyor.
Yine de dedemin acı çekmekten kurtulduğunu düşünmek bir nebze olsun içimi rahatlatıyor. Çünkü son zamanlarda –son bir yıldır sanırım- sırtında falan bası yaraları (açık, kapanmayan yaralar) oluşmaya başlamıştı. Ve hem yaşlı olduğundan hem de onda da şeker çıktığı için iyileşmiyordu. Çünkü şeker hastalığı yaraların iyileşmesini geciktiriyor. Ameliyatlarda falan çok zor oluyor.

Daha önce bütün bunları hiç bilmezdim. Felç ne demek, tansiyon ve şeker hastası nasıl yaşar, nasıl beslenir… Yaşadıkça, başımıza geldikçe öğreniyoruz hepsini. Hastalıklarla iç içe yaşamak ne kadar da zor. 

Yazacak çok şey var aslında bu konuda. Ama elim düğümleniyor sanki. Parmaklarım birbirine dolanıyor. Çıkmıyor hiçbir kelime.
Belki sonra tekrar yazmayı denerim bu konuda.
Sağlıkla kalın.

Kararlar, Dönüşler, Yalanlar

Ne kadar değiştiğimi görmek güzel.  Hala hiç değişmediğini görmek ise ayrı bir güzel. En azından kendi adıma. Doğru bir karar verdiğimi biliyordum zaten. Şu şehre gelirken yine beni isteyeceğini biliyordum. Adım gibi biliyordum. Yeniden yeni yalanlar söyleyeceğini, beni kandırmaya çalışacağını, hepsini, hepsini biliyordum.
Ama bu kez kendimi de biliyordum. Tamam, sevmedim o şehri pek. Olmak istediğim yerden biraz daha uzaklaştırdı orada olmak beni belki, evet. Ama işe de yaradı aynı zamanda. Yaralarımı sardım, ruhumu onardım.
Gelirken hep bir gün yolda pat diye karşıma çıkacağını ve ben yanımda arkadaşlarımdan birine gülümserken seni fark edeceğimi ama kim olduğunu anımsayamayacağımı düşündüm. Öyle olmadı tabii ki. Yüz yüze değil, telefonda da değil, yine msnden konuşmayı yeğledin. Aslında cevap da vermeyecektim. Hoş gerek de yoktu buna zaten de keyfim yerindeydi işte o an. Ne zırvalayacaksın diye merak ettim.
Söz konusu sen olunca hiç yanılmıyorum, biliyor musun? Yine aynı yalanlar, yine aynı cümlelerle kurulan yalanlar hem de. Sen derdini anlatmaya çabalarken eskiden bütün bunlara ne de çabuk inanıyordum diye düşünüyordum ben de. Ne de küçükmüşüm, ne de çocukmuşum ve ne kadar safmışım.
Kendimi seviyorum! Bak bu kez akıllanmışım. Doğru kararlar veriyorum artık. ;))