Dalgalar
ayaklarının dibindeki kayaları yalıyordu ikide bir. Dalgaların böyle aniden
gelip ağır ağır geri çekilmesi korkutuyordu hep onu. Alıp götüreceklermiş gibi.
Sıkıca sarılıyordu yanındaki adama. Üşüyordu da belli ki. Ceketinin kollarını
çekiştirip duruyordu sürekli, küçük parmakları kayboluyordu.
Adamın
söylediklerini anlamazlığa vuruyordu bir süredir. Buraya sadece gezmeye
gelmişti ama adam başka şeyle ummuştu besbelli. Eli sürekli belinden aşağı
kayıyordu zaten. Kız anlamıyormuş gibi kıpırdıyordu arada. Adam da çekiyordu
elini.
Burası
onun hayalindeki şehirdi. Yıllardır burada nefes alışının hayalini kurmuştu
kafasında. Üzerindeki kıyafetten, çevresinden akıp giden insanlara kadar hatta.
Ama bu adamı düşlememişti.
Bir
yandan sonsuz olmasını istiyordu bir yandan da artık bitmesini. Çünkü biliyordu
adamın niyetini artık. Bu kadar geç anladığı için de kendine kızmayı da ihmal
etmiyordu üstelik. Bunu anlamak için kaç kilometre yol gelmişti. Adamın eli de
inatla aşağıya kayıyordu.
Bir
yandan da anlam veremiyordu tüm bu olanlara. Koskoca adamın neden kızı
yaşındaki biriyle dost olmak istemesine. Dost diye diye sarılmasına, aşağıya
kayan eline.
Demek
ki bazıları genç seviyordu…