Okuyucuma!



Sağlam dişler, bir de sağlam mide-

Budur dileğim senin için!

Sindirebildinse kitabımı,

Barıştı demektir benimle yıldızın!



Nietzsche



Tecavüz (Akasya) - 12. Bölüm

Akasya okula döndüğü günden beri deli gibi ders çalışıyordu. Okulu bırakmadan önce okul birinciliğine oynuyordu ama bırakınca her şey dağılmıştı tabii. Fakat kararlıydı. Her şeyi toparlayacaktı. Arık savrulmayacaktı. Hakan dokunduğu her yarasını iyileştirirken onun tek yapması gereken derslerine çalışmaktı nasılsa.
         Okula dönünce bölüm başkanı Haldun Hoca önce iyi bir azar çekmişti Akasya’ya. Hakan’la o gün geldiklerinde de bağırıp çağırmıştı yeterince ama döndüğünden beri de önce azarlıyor sonra da eksik olduğu konuları anlaması için sabırla ona ders çalıştırıyordu.
         Haldun Hoca’nın hiç çocuğu olmamıştı ama Akasya’yı kendi kızı gibi severdi. Başına gelen olayları da bildiğinden onunla hep yakından ilgilenmişti. Aslında Akasya’yı geri kazanabilmek için çok savaşmıştı ama Akasya’da katır inadı olduğundan başkalarını dinlemediği gibi hocasını da dinlememişti. Ama şimdi yeniden dönmüştü işte Hakan sayesinde.
         Evet, her şey Hakan sayesinde olmuştu. İlk geldiklerinde Haldun Hoca, Akasya’yı daha odasına girer girmez bağıra çağıra odasından kovmuştu. Akasya, bu adamı sadece hocası olarak değil aynı zamanda amcası gibi görüyordu. Çünkü kendisi babasının en yakın arkadaşıydı bir zamanlar. Onun böyle bir tepki vereceğini bilse de gözyaşlarını tutamamıştı yine de odadan çıkarken. Ama Hakan onu öyle görür görmez hemen odaya dalmıştı. Haldun Hoca bir süre de Hakan’a bağırmıştı. Akasya bir hışımla yeniden odaya dalmıştı o zaman. Hakan’ın ne suçu vardı ki. Ama Hakan gelip önünde durmuştu genç kızın. Harfi harfine hatırlıyordu o gün kulağına ne söylediğinin. “Canım benim, sakın korkma olur mu? Ben her şeyi yoluna koyacağım, tamam mı? Sana söz veriyorum. Hem bu adam seni gerçekten seviyor bence. Gözlerinden belli bu. Seni affedecektir. Hiç üzülme sen. Hadi şimdi beni dışarıda bekle biraz. Ben onunla yalnız konuşacağım.”
            Bir yarım saat sonra Hakan odadan çıkıp hala burnunu çekmekte olan Akasya’yla birlikte yeniden odaya girmişti. Haldun Hoca “Ne dersem yapacaksın ve sözümden çıkmayacaksın!” demişti parmağını yüzüne doğru sallayarak. “Söz!” demişti Akasya da büyük bir heyecanla. O günden beri her gün eksiksiz bir şekilde aynı şeyi yaşıyordu işte. Önce azarını yiyor sonra da eksik olduğu yerleri hocasından dinliyordu. Hocası gittikten sonra da kütüphanede geç saatlere kadar çalışıyordu. Hocası onu ara ara girdiği ameliyatlara da sokuyordu. Bazen sadece izlemesini istese de bazen de küçük görevler veriyordu. Akşamları bazen Hakan almaya geliyordu Akasya’yı. O zamanlar genelde dışarıda yemek yiyorlar sonra da ya sinemaya ya da tiyatroya gidiyorlardı. Ama çoğu zaman Akasya eve kendisi gidiyordu çünkü ikisinin de okulları birbirine çok ters yerlerdeydi.
         Dışarıdan bakıldığında başkalarına göre çok sakin belki de çok sıkıcı bir hayatları olsa da Akasya bundan son derece memnundu. Hakan zaten yapı itibariyle sakin bir adamdı ve Akasya’nın da ihtiyacı olan şey tam olarak buydu. Çok uzun zamandır içinde olan duygu sadece durmaktı. Öylece hiçbir şey yapmadan durmak. Aslında sabah uyanıp gece uyuyuncaya kadar sürekli bir koşturmaca içinde olsa da o kötü günlerindeki his yoktu içinde. Artık oradan oraya hızla savruluyormuş gibi hissetmiyordu. Bu yüzden mutluydu işte.
         Bugün de kütüphanede geç saatlere kadar çalışmış ve eve dönüyordu. Başını otobüsün camına yaslamış düşünüyordu bir yandan da. Meğer bile isteye acılarına ne çok acı istemişti.
         Eve vardığında Hakan’ın çoktan gelmiş ve mutfakta bir şeyler yaptığını fark etti. Kim önce gelirse mutfağa o giriyordu.
            -Ben geldimmm… dedi bir yandan ayakkabılarını çıkarıp terliklerini giyerken.
         -Hoş geldin bebeğim. dedi Hakan içeriden.
         -Hoş buldum, diyerek kocaman bir öpücük bıraktı sevdiği adamın yanağına Akasya. Ne pişiriyorsun bakalım?
         -Balık yapıyorum canım.
         -Süper. Ne zamandır canım istiyordu. Salata yapayım o zaman ben de, dediğinde Hakan’ın başını tezgâha doğru çevirince o da oraya baktı. Zaten sen onu da yapmışsın. E bana iş kalmadı mı?
         -Sofrayı kurabilirsin canım.
         -Hemen yapıyorum.
         Akasya sofrayı kurduktan sonra içeriden seslendi:
         -Burada her şey hazır ve bu kız çok aç ve ve o balık oh mis gibi kokuyor.
         -Pişti canım, getiriyorum şimdi.
         Hakan balıkları masaya getirdiğinde tabaklarına aldılar ve sessizce yemeğe başladılar. Sessizliği ilk bozan Akasya olmuştu. Yine. Bu kızın sürekli heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatmasına bayılıyordu Hakan.
         -Hımm, çok güzel olmuş. Eline sağlık canım.
         -Afiyet olsun bebeğim. Ee anlat bakalım günün nasıl geçti.
         -Aynı. Önce azarladı Haldun Hoca sonra da ders çalıştık. Sonra ben yalnız çalıştım, dedi omzunu silkerek.
         Hakan, Akasya’nın elini tutarak:
         -Üzülmüyorsun değil mi sana böyle davranıyor diye. Ne yapıyorsa seni çok sevdiğinden yapıyor.
         -Yok, üzülmüyorum. Alıştım sanırım, dedi Akasya gülümseyerek.

         -İyi bakalım. Hadi soğutmadan yiyelim, dedi Hakan önündeki balığa dönerken. 

Hiç yorum yok: