Akasya
okula döndüğü günden beri deli gibi ders çalışıyordu. Okulu bırakmadan önce
okul birinciliğine oynuyordu ama bırakınca her şey dağılmıştı tabii. Fakat
kararlıydı. Her şeyi toparlayacaktı. Arık savrulmayacaktı. Hakan dokunduğu her
yarasını iyileştirirken onun tek yapması gereken derslerine çalışmaktı nasılsa.
Okula dönünce bölüm başkanı Haldun Hoca
önce iyi bir azar çekmişti Akasya’ya. Hakan’la o gün geldiklerinde de bağırıp
çağırmıştı yeterince ama döndüğünden beri de önce azarlıyor sonra da eksik
olduğu konuları anlaması için sabırla ona ders çalıştırıyordu.
Haldun Hoca’nın hiç çocuğu olmamıştı
ama Akasya’yı kendi kızı gibi severdi. Başına gelen olayları da bildiğinden
onunla hep yakından ilgilenmişti. Aslında Akasya’yı geri kazanabilmek için çok
savaşmıştı ama Akasya’da katır inadı olduğundan başkalarını dinlemediği gibi
hocasını da dinlememişti. Ama şimdi yeniden dönmüştü işte Hakan sayesinde.
Evet, her şey Hakan sayesinde olmuştu.
İlk geldiklerinde Haldun Hoca, Akasya’yı daha odasına girer girmez bağıra
çağıra odasından kovmuştu. Akasya, bu adamı sadece hocası olarak değil aynı
zamanda amcası gibi görüyordu. Çünkü kendisi babasının en yakın arkadaşıydı bir
zamanlar. Onun böyle bir tepki vereceğini bilse de gözyaşlarını tutamamıştı
yine de odadan çıkarken. Ama Hakan onu öyle görür görmez hemen odaya dalmıştı.
Haldun Hoca bir süre de Hakan’a bağırmıştı. Akasya bir hışımla yeniden odaya
dalmıştı o zaman. Hakan’ın ne suçu vardı ki. Ama Hakan gelip önünde durmuştu
genç kızın. Harfi harfine hatırlıyordu o gün kulağına ne söylediğinin. “Canım benim, sakın korkma olur mu? Ben her
şeyi yoluna koyacağım, tamam mı? Sana söz veriyorum. Hem bu adam seni gerçekten
seviyor bence. Gözlerinden belli bu. Seni affedecektir. Hiç üzülme sen. Hadi
şimdi beni dışarıda bekle biraz. Ben onunla yalnız konuşacağım.”
Bir
yarım saat sonra Hakan odadan çıkıp hala burnunu çekmekte olan Akasya’yla
birlikte yeniden odaya girmişti. Haldun Hoca “Ne dersem yapacaksın ve sözümden
çıkmayacaksın!” demişti parmağını yüzüne doğru sallayarak. “Söz!” demişti
Akasya da büyük bir heyecanla. O günden beri her gün eksiksiz bir şekilde aynı
şeyi yaşıyordu işte. Önce azarını yiyor sonra da eksik olduğu yerleri
hocasından dinliyordu. Hocası gittikten sonra da kütüphanede geç saatlere kadar
çalışıyordu. Hocası onu ara ara girdiği ameliyatlara da sokuyordu. Bazen sadece
izlemesini istese de bazen de küçük görevler veriyordu. Akşamları bazen Hakan
almaya geliyordu Akasya’yı. O zamanlar genelde dışarıda yemek yiyorlar sonra da
ya sinemaya ya da tiyatroya gidiyorlardı. Ama çoğu zaman Akasya eve kendisi
gidiyordu çünkü ikisinin de okulları birbirine çok ters yerlerdeydi.
Dışarıdan bakıldığında başkalarına göre
çok sakin belki de çok sıkıcı bir hayatları olsa da Akasya bundan son derece
memnundu. Hakan zaten yapı itibariyle sakin bir adamdı ve Akasya’nın da
ihtiyacı olan şey tam olarak buydu. Çok uzun zamandır içinde olan duygu sadece
durmaktı. Öylece hiçbir şey yapmadan durmak. Aslında sabah uyanıp gece
uyuyuncaya kadar sürekli bir koşturmaca içinde olsa da o kötü günlerindeki his
yoktu içinde. Artık oradan oraya hızla savruluyormuş gibi hissetmiyordu. Bu
yüzden mutluydu işte.
Bugün de kütüphanede geç saatlere kadar
çalışmış ve eve dönüyordu. Başını otobüsün camına yaslamış düşünüyordu bir
yandan da. Meğer bile isteye acılarına ne çok acı istemişti.
Eve vardığında Hakan’ın çoktan gelmiş
ve mutfakta bir şeyler yaptığını fark etti. Kim önce gelirse mutfağa o
giriyordu.
-Ben
geldimmm… dedi bir yandan ayakkabılarını çıkarıp terliklerini giyerken.
-Hoş geldin bebeğim. dedi Hakan
içeriden.
-Hoş buldum, diyerek kocaman bir öpücük
bıraktı sevdiği adamın yanağına Akasya. Ne pişiriyorsun bakalım?
-Balık yapıyorum canım.
-Süper. Ne zamandır canım istiyordu.
Salata yapayım o zaman ben de, dediğinde Hakan’ın başını tezgâha doğru
çevirince o da oraya baktı. Zaten sen onu da yapmışsın. E bana iş kalmadı mı?
-Sofrayı kurabilirsin canım.
-Hemen yapıyorum.
Akasya sofrayı kurduktan sonra içeriden
seslendi:
-Burada her şey hazır ve bu kız çok aç
ve ve o balık oh mis gibi kokuyor.
-Pişti canım, getiriyorum şimdi.
Hakan balıkları masaya getirdiğinde
tabaklarına aldılar ve sessizce yemeğe başladılar. Sessizliği ilk bozan Akasya
olmuştu. Yine. Bu kızın sürekli heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatmasına
bayılıyordu Hakan.
-Hımm, çok güzel olmuş. Eline sağlık
canım.
-Afiyet olsun bebeğim. Ee anlat bakalım
günün nasıl geçti.
-Aynı. Önce azarladı Haldun Hoca sonra
da ders çalıştık. Sonra ben yalnız çalıştım, dedi omzunu silkerek.
Hakan, Akasya’nın elini tutarak:
-Üzülmüyorsun değil mi sana böyle
davranıyor diye. Ne yapıyorsa seni çok sevdiğinden yapıyor.
-Yok, üzülmüyorum. Alıştım sanırım,
dedi Akasya gülümseyerek.
-İyi bakalım. Hadi soğutmadan yiyelim,
dedi Hakan önündeki balığa dönerken.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder