Okuyucuma!



Sağlam dişler, bir de sağlam mide-

Budur dileğim senin için!

Sindirebildinse kitabımı,

Barıştı demektir benimle yıldızın!



Nietzsche



Tecavüz (Akasya) - 13. Bölüm

Yemekten sonra masayı topladılar birlikte. Hakan bulaşıkları makineye yerleştirmeye yardım etmek istese de Akasya kabul etmedi. Zaten yemeği o hazırlamıştı, bu kadarcık işi de kendisi yapsa bir şey olmazdı. Bulaşıkları makineye yerleştirdikten sonra birer kahve yaptı kendilerine. Hakan’ın yanına gittiğinde elinde bir sürü kâğıt olduğunu gördü.
         -Kahve yaptım bize, dedi. Bir yandan da adamın elindeki kâğıtlara bakıyordu. Ne ki onlar? Diye sordu merakına yenilip.
         -Çocukların ödevleri canım, diye cevap verdi Hakan kahvesinden bir yudum alırken. Eline sağlık bitanem, yine çok güzel olmuş.
         -Afiyet olsun, diyerek gülümsedi kız.
         Biraz daha birlikte oturduktan sonra Akasya yarınki derse hazırlanmak için odasına gitti. Bu zor bir dersti ve önceden çalışmak gerekiyordu hep. Bir süre geçmiş derslerde işlenenlere göz gezdirdikten sonra yarın işlenecek olan konuya da baktı biraz. Daha sonra aklına gelen şeyle sıkıntıyla iç çekti. Hakan’la yaşamaya başladığından beri bir yerde çalışmıyordu. Haliyle parası yoktu. Biraz birikmişi vardı ama o da biteli çok oluyordu. Daha önce Yeşim’den borç para istemişti ama daha fazla ondan isteyemezdi. Cem de biraz vermişti ama o para da bitmişti işte. Hakan eve taşınırken her ihtiyacını düşünüp almış olsa da bu durum farklıydı. Tıp öğrencisi olmanın en kötü yanı buydu belki de. İhtiyacın hiç bitmiyordu. Yine yeni kitaplar alması gerekiyordu işte ama yine her zaman olduğu gibi çok pahalıydı bu kitaplar. Ondan para isteyemezdi. Sevgili olmaları ondan para isteyebileceği anlamına gelmiyordu ki. Yeniden iç geçirdi sıkıntıyla. Cem’e başvurmalıydı bir kere daha. Arama tuşuna basıp beklemeye başladı hatta.
         -Efendim Akasya, diye açtı telefonu ikinci kez çalışta Cem.
         -Cem. Merhaba, nasılsın? dedi Akasya yerinde sıkıntıyla kımıldayarak.
         -İyiyim ya ne olsun. Bir iş aldım da onunla uğraşıyordum ne zamandır. Cem web tasarımcısıydı. Lisede bu bölümü okumuş sonra alan değiştirmeye karar verip iki yıl dershaneye gittikten sonra tıp okumaya başlamıştı. Ama bunu da ek iş olarak devam ettirmişti. Çok iyi bir müşteri skalasına sahipti ve ailesinden hiç yardım almadan okuyabiliyordu.
         -Hımm, kolay gelsin.
         -Sağ ol canım. Sen ne için aramıştın beni?
         -Şeyy… Ben…
         -Akasya’cım, söyle hadi canım. Bir sıkıntın mı var?
         -Ben, bana biraz daha borç verebilir misin diye soracaktım. Söz veriyorum en kısa zamanda ödeyeceğim Cem. İş arıyorum zaten.
         -Of Akasya, ne diye ıkınıp sıkılıyorsun. Ne kadar istiyorsan söyle. Hemen atayım hesabına.
         -Aslansın sen Cem. İki yüz lira yeter canım. En kısa sürede ödeyeceğim valla. Söz.
         -Tamam tamam. Ama bir şey soracağım. Senin sevgilin yok mu canım, niye borç alıyorsun ki?
         -Ya Cem ondan nasıl para ist…
         Akasya başını çevirdiği anda Hakan’ın sinirli bakan gözleriyle karşı karşıya kalmıştı. Yutkunmaya çalışırken bir yandan da Cem’le konuşuyordu.
         -Cem ben seni sonra arayacağım, tamam mı? deyip telefonu kapattı hemen. Hakan çok sinirli bakıyordu. Ne kadarını duymuştu acaba? Ne diyeceğini bilemez bir halde ona baktı.
         -Sanırım bana bir açıklama borçlusun, dedi Hakan gözlerini bir kez bile kırpmadan. Sesi de biraz sert çıkmıştı sanki.
         -N-ne kadarını duydun, diye sorabilmişti sadece Akasya zorlukla. Onu daha önce böyle görmediği için biraz şaşkındı. O biraz sanki biraz sinirliydi ve bu kadarı bile Akasya’yı korkutmaya yetmişti. Sakin bir adam olarak tanımladığı adam nereye gitmişti ki?
         -Öncelikle Cem kim ve ondan neden borç istiyordun?
         -Hepsini duymuşsun, deyip derin bir çekti genç kız. Korkuyordu ama ondan bir şey saklamaması gerektiğini de çok iyi biliyordu. Yeniden derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı. “Cem, benim sınıf arkadaşım ve benim param yoktu. Yani o yüzden ondan istedim.”
         Hakan duyduklarına o kadar şaşırmıştı ki. Bu kız onun sevgilisi değil miydi? Neden elin adamından borç istiyordu. Sinirin dalga dalga vücuduna yayıldığını hissedebiliyordu şu an. Kimdi bu Cem Allah aşkına, nereden çıkmıştı böyle durduk yerde?
         -Paran yoksa neden bana söylemiyorsun Akasya. Ha söylesene! Hem kim bu Cem, nereden çıktı?! diye kükredi Hakan. Evet, resmen kükremişti. İyi ama neden bu kadar sinirlenmişti ki.
         Hakan birden bağırınca sıçramıştı resmen yerinde Akasya. Üstelik ona hep Asya diye hitap eden adam şimdi Akasya diyordu. Kalbini bir el sıkmaya başlamıştı bile.
         -Cem, Cem benim sınıf arkadaşım ca-canım. Birinci sınıftan beri. Yani o, o zamandan beri hep Yeşim’e âşık. Yani bizim aramızda öyle bir şey yok. Sen benim sevgilimsin. Ama. Ama ben senden nasıl para isteyebilirim ki. Zaten benim için bir sürü şey yaptın sen. Nasıl derim Hakan?! Ben iş arıyorum zaten. Çalışmaya başlayınca öde-ödeyecektim hepsini.
         Ayakta zor duruyordu şimdi Akasya. Gözünden bir damla yaşın akmasını engelleyememişti. Hakan’ın bu halini daha önce hiç görmediğinden hem korkmuş hem de onu yanlış anladığını düşünmüştü.
         Hakan kızın açıklamasını dinledikten sonra derin bir nefes aldı ve bir adım daha yaklaştı ona. Ağladığını görünce içi sızlamıştı resmen.
         -Şişşt ağlama ama bebeğim. Ben birden öyle Cem falan diye bahsedince sen sinirlendim. Kıskandım galiba. Şey aslında korktum da, deyip yatağın üzerine oturup sırtını yatak başlığına dayadı. Bunu yaptıktan sonra Akasya’yı da kucağına çekmişti. Kızın yüzündeki ıslaklığı başparmağıyla silerken bir yandan da onu teselli etmeye çalışıyordu. “Ağlama n’olur. Özür dilerim.” dedi yeniden.
         Akasya dayanamayıp başını Hakan’ın boyun çukuruna gömdü. Ağlamıyordu ama seyrek de olsa iç çekiyordu. Hakan bir yandan sırtını okşarken bir yandan da saçlarıyla oynuyordu şimdi. Nasıl anlayıp dinlemeden parlamıştı öyle doğrusu kendine şaşıyordu. O hep sakin bir adam olmuştu ama Akasya’nın ağzından başka bir adamın adı dökülünce çıldırmıştı resmen. Daha önce böyle bir duygu tatmamıştı hiç. Ama adamın adı bile kıskançlık damarının kabarmasına yetmişti işte. Akasya kucağında birkaç kez kıpırdanınca sormadan edemedi:
         -İyi misin canım?
         Başını sallamakla yetindi sadece Akasya. Hakan kıskanmıştı onu. Normalde kıskanan ve kısıtlayan erkeklerden hoşlanmazdı ama Hakan’ın onu sahiplenmesi ve kıskanması hoşuna gidiyordu. Ama kendisini yanlış anlamasından korkmuştu işte. Üstelik onu en çok üzen şey de Hakan’ın hep yaptığı gibi kendisine Asya değil de Akasya diye hitap etmesiydi. Evet, bu onun adıydı ama canını acıtmıştı işte nedense.
         -Affet beni bebeğim. Anlayıp dinlemeden öyle bağırmamalıydım sana. Gerçekten çok özür dilerim. Ama ben senin hiç paran olmadığını düşünemedim. Ne olur bunun için de affet beni. Sana sormam gerekirdi bunu.
         -Ben iş arıyorum. En yakın zamanda çalışmaya başlayacağım, demişti Akasya. Hala yüzüne bakamıyordu Hakan’ın. Başını önüne eğdiğinden sesi boğuk çıkmıştı.
         -Tatlım ben çalışmanı istemiyorum. Okulunun aksamasını da istemiyorum.
         -Ama…
         -Şişştt… Beni bir dinle önce. Aslında ben senin benden utandığını düşündüğüm için bu para olayını hiç açmamıştım ama senin odan da dâhil olmak üzere bir sürü yerde para bulunduruyordum hep.
         -Na-nasıl?!
         -Hiç mi fark etmedin Asya?
         Başını sağa sola sallamakla yetindi Akasya.
         -Televizyon ünitesinin çekmecesinde kumandaların yanında, kapının oradaki kâsenin içinde bile var. Benim odamdaki senin tarafındaki komodinin çekmecesinde de var.
         -Ama ben onları alamazdım ki… Hem hiç dikkat etmedim.
         -Ta-mam. Anlıyorum seni. İyi ama kendi odandaki para senindir.
         -Görmedim ki hiç.
         -Gel buraya, deyip kızı makyaj masasının yanına götürdü. Çekmecesinden küçük bir kutu çıkardı. İçinde bir sürü para ve bir adet kredi kartı vardı. Şifresi de küçük bir kâğıtta yazıyordu. “Gerçekten bunu da görmedin mi?”
         Hayır anlamında başını salladı yine Akasya. Bu ev onundu. Sevgilisi olsalar bile ona ait hiçbir şeyi kurcalayamazdı. Başını önüne eğmiş düşünürken Hakan’ın eliyle çenesini kaldırdı ve Hakan’ın gözlerine bakmak zorunda kaldı.
         -Bak tatlım. Sen benim sevgilimsin. Sen benim evleneceğim kadınsın. Beni anlıyor musun? Benim neyim varsa senin. Şimdi bu kartı ve paraları cüzdanına koy olur mu?      
         -Ama…
         -Asya lütfen. Üzme beni. Zaten aptal adamın tekiyim ben. Ben sürekli bu yerlere para koyuyorum ama bir kez bile o paralara dikkatli bakmadım ki alıyor musun diye ya da sana sormadım ki paraya ihtiyacın var mı diye. Kendimden nefret ediyorum seni böyle üzdüğüm için. Söyle bana başka kime, ne kadar borcun var?
         -Yeşim’e beş yüz lira, Cem’ de iki yüz lira, dedi utanarak. Şeyy… Bugün istediğim parayı da yolladıysa dört yüz lira oldu.
         -Ah Asya ah. Bundan sonra ped bile alman gerekse benim haberim olacak, anlıyor musun beni?!
         İnanamayan gözlerle bakıyordu Akasya, Hakan’a. Daha nelerdi artık.
         -Bakma bana öyle! Hadi ben koca bir aptalım. Sen nasıl bana söylemezsin tüm bunları. Aslında seni dizlerime yatırıp dövmem lazım şimdi ama dua et ki kıyamıyorum.
         Akasya ise hala inanmaz gözlerle Hakan’a bakmaya devam ediyordu.
         -Neyse sevgilim. Geç oldu. Hadi artık yatalım. Bu arada yarın o borç olayını kapatıyorsun sen de. Bak akşam soracağım. Sakın beni atlatacağını sanma. Şimdi ben duş almaya gidiyorum. Sen de çok geç olmadan yanıma gel, olur mu deyip yanağına kocaman bir öpücük kondurdu kızın.
         Kapıdan çıktığında hala aynı yerde durmaya devam ediyordu genç kız. Bu gece nasıl bir şeydi böyle? Hakan onu yanlış anladı diye korkarken nereye gelmişlerdi. “Çalışmanı istemiyorum.” demişti. Her şeyden önemlisi de “Evleneceğim kızsın.” demişti. Hakan onunla evlenmek istiyordu. Dayanamayıp midesinden havalanan kelebeklere bir selam çaktı. O da evlenebilecekti. Bu adam hem onu seviyor hem de onunla evlenmek istiyordu. Hem de her şeyini bilmesine rağmen. Her şeye rağmen.


Hiç yorum yok: