Yemekten
sonra masayı topladılar birlikte. Hakan bulaşıkları makineye yerleştirmeye
yardım etmek istese de Akasya kabul etmedi. Zaten yemeği o hazırlamıştı, bu
kadarcık işi de kendisi yapsa bir şey olmazdı. Bulaşıkları makineye
yerleştirdikten sonra birer kahve yaptı kendilerine. Hakan’ın yanına gittiğinde
elinde bir sürü kâğıt olduğunu gördü.
-Kahve yaptım bize, dedi. Bir yandan da
adamın elindeki kâğıtlara bakıyordu. Ne ki onlar? Diye sordu merakına yenilip.
-Çocukların ödevleri canım, diye cevap
verdi Hakan kahvesinden bir yudum alırken. Eline sağlık bitanem, yine çok güzel
olmuş.
-Afiyet olsun, diyerek gülümsedi kız.
Biraz daha birlikte oturduktan sonra
Akasya yarınki derse hazırlanmak için odasına gitti. Bu zor bir dersti ve
önceden çalışmak gerekiyordu hep. Bir süre geçmiş derslerde işlenenlere göz
gezdirdikten sonra yarın işlenecek olan konuya da baktı biraz. Daha sonra
aklına gelen şeyle sıkıntıyla iç çekti. Hakan’la yaşamaya başladığından beri
bir yerde çalışmıyordu. Haliyle parası yoktu. Biraz birikmişi vardı ama o da
biteli çok oluyordu. Daha önce Yeşim’den borç para istemişti ama daha fazla
ondan isteyemezdi. Cem de biraz vermişti ama o para da bitmişti işte. Hakan eve
taşınırken her ihtiyacını düşünüp almış olsa da bu durum farklıydı. Tıp öğrencisi
olmanın en kötü yanı buydu belki de. İhtiyacın hiç bitmiyordu. Yine yeni
kitaplar alması gerekiyordu işte ama yine her zaman olduğu gibi çok pahalıydı
bu kitaplar. Ondan para isteyemezdi. Sevgili olmaları ondan para isteyebileceği
anlamına gelmiyordu ki. Yeniden iç geçirdi sıkıntıyla. Cem’e başvurmalıydı bir
kere daha. Arama tuşuna basıp beklemeye başladı hatta.
-Efendim Akasya, diye açtı telefonu
ikinci kez çalışta Cem.
-Cem. Merhaba, nasılsın? dedi Akasya
yerinde sıkıntıyla kımıldayarak.
-İyiyim ya ne olsun. Bir iş aldım da
onunla uğraşıyordum ne zamandır. Cem web tasarımcısıydı. Lisede bu bölümü
okumuş sonra alan değiştirmeye karar verip iki yıl dershaneye gittikten sonra
tıp okumaya başlamıştı. Ama bunu da ek iş olarak devam ettirmişti. Çok iyi bir
müşteri skalasına sahipti ve ailesinden hiç yardım almadan okuyabiliyordu.
-Hımm, kolay gelsin.
-Sağ ol canım. Sen ne için aramıştın
beni?
-Şeyy… Ben…
-Akasya’cım, söyle hadi canım. Bir
sıkıntın mı var?
-Ben, bana biraz daha borç verebilir
misin diye soracaktım. Söz veriyorum en kısa zamanda ödeyeceğim Cem. İş
arıyorum zaten.
-Of Akasya, ne diye ıkınıp
sıkılıyorsun. Ne kadar istiyorsan söyle. Hemen atayım hesabına.
-Aslansın sen Cem. İki yüz lira yeter
canım. En kısa sürede ödeyeceğim valla. Söz.
-Tamam tamam. Ama bir şey soracağım.
Senin sevgilin yok mu canım, niye borç alıyorsun ki?
-Ya Cem ondan nasıl para ist…
Akasya başını çevirdiği anda Hakan’ın
sinirli bakan gözleriyle karşı karşıya kalmıştı. Yutkunmaya çalışırken bir
yandan da Cem’le konuşuyordu.
-Cem ben seni sonra arayacağım, tamam
mı? deyip telefonu kapattı hemen. Hakan çok sinirli bakıyordu. Ne kadarını
duymuştu acaba? Ne diyeceğini bilemez bir halde ona baktı.
-Sanırım bana bir açıklama borçlusun,
dedi Hakan gözlerini bir kez bile kırpmadan. Sesi de biraz sert çıkmıştı sanki.
-N-ne kadarını duydun, diye
sorabilmişti sadece Akasya zorlukla. Onu daha önce böyle görmediği için biraz
şaşkındı. O biraz sanki biraz sinirliydi ve bu kadarı bile Akasya’yı korkutmaya
yetmişti. Sakin bir adam olarak tanımladığı adam nereye gitmişti ki?
-Öncelikle Cem kim ve ondan neden borç
istiyordun?
-Hepsini duymuşsun, deyip derin bir
çekti genç kız. Korkuyordu ama ondan bir şey saklamaması gerektiğini de çok iyi
biliyordu. Yeniden derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı. “Cem, benim sınıf
arkadaşım ve benim param yoktu. Yani o yüzden ondan istedim.”
Hakan duyduklarına o kadar şaşırmıştı
ki. Bu kız onun sevgilisi değil miydi? Neden elin adamından borç istiyordu.
Sinirin dalga dalga vücuduna yayıldığını hissedebiliyordu şu an. Kimdi bu Cem
Allah aşkına, nereden çıkmıştı böyle durduk yerde?
-Paran yoksa neden bana söylemiyorsun
Akasya. Ha söylesene! Hem kim bu Cem, nereden çıktı?! diye kükredi Hakan. Evet,
resmen kükremişti. İyi ama neden bu kadar sinirlenmişti ki.
Hakan birden bağırınca sıçramıştı
resmen yerinde Akasya. Üstelik ona hep Asya diye hitap eden adam şimdi Akasya
diyordu. Kalbini bir el sıkmaya başlamıştı bile.
-Cem, Cem benim sınıf arkadaşım
ca-canım. Birinci sınıftan beri. Yani o, o zamandan beri hep Yeşim’e âşık. Yani
bizim aramızda öyle bir şey yok. Sen benim sevgilimsin. Ama. Ama ben senden
nasıl para isteyebilirim ki. Zaten benim için bir sürü şey yaptın sen. Nasıl
derim Hakan?! Ben iş arıyorum zaten. Çalışmaya başlayınca öde-ödeyecektim
hepsini.
Ayakta zor duruyordu şimdi Akasya.
Gözünden bir damla yaşın akmasını engelleyememişti. Hakan’ın bu halini daha
önce hiç görmediğinden hem korkmuş hem de onu yanlış anladığını düşünmüştü.
Hakan kızın açıklamasını dinledikten
sonra derin bir nefes aldı ve bir adım daha yaklaştı ona. Ağladığını görünce
içi sızlamıştı resmen.
-Şişşt ağlama ama bebeğim. Ben birden
öyle Cem falan diye bahsedince sen sinirlendim. Kıskandım galiba. Şey aslında
korktum da, deyip yatağın üzerine oturup sırtını yatak başlığına dayadı. Bunu
yaptıktan sonra Akasya’yı da kucağına çekmişti. Kızın yüzündeki ıslaklığı
başparmağıyla silerken bir yandan da onu teselli etmeye çalışıyordu. “Ağlama
n’olur. Özür dilerim.” dedi yeniden.
Akasya dayanamayıp başını Hakan’ın boyun
çukuruna gömdü. Ağlamıyordu ama seyrek de olsa iç çekiyordu. Hakan bir yandan
sırtını okşarken bir yandan da saçlarıyla oynuyordu şimdi. Nasıl anlayıp
dinlemeden parlamıştı öyle doğrusu kendine şaşıyordu. O hep sakin bir adam
olmuştu ama Akasya’nın ağzından başka bir adamın adı dökülünce çıldırmıştı
resmen. Daha önce böyle bir duygu tatmamıştı hiç. Ama adamın adı bile
kıskançlık damarının kabarmasına yetmişti işte. Akasya kucağında birkaç kez
kıpırdanınca sormadan edemedi:
-İyi misin canım?
Başını sallamakla yetindi sadece
Akasya. Hakan kıskanmıştı onu. Normalde kıskanan ve kısıtlayan erkeklerden
hoşlanmazdı ama Hakan’ın onu sahiplenmesi ve kıskanması hoşuna gidiyordu. Ama
kendisini yanlış anlamasından korkmuştu işte. Üstelik onu en çok üzen şey de Hakan’ın
hep yaptığı gibi kendisine Asya değil de Akasya diye hitap etmesiydi. Evet, bu
onun adıydı ama canını acıtmıştı işte nedense.
-Affet beni bebeğim. Anlayıp dinlemeden
öyle bağırmamalıydım sana. Gerçekten çok özür dilerim. Ama ben senin hiç paran
olmadığını düşünemedim. Ne olur bunun için de affet beni. Sana sormam gerekirdi
bunu.
-Ben iş arıyorum. En yakın zamanda
çalışmaya başlayacağım, demişti Akasya. Hala yüzüne bakamıyordu Hakan’ın.
Başını önüne eğdiğinden sesi boğuk çıkmıştı.
-Tatlım ben çalışmanı istemiyorum.
Okulunun aksamasını da istemiyorum.
-Ama…
-Şişştt… Beni bir dinle önce. Aslında
ben senin benden utandığını düşündüğüm için bu para olayını hiç açmamıştım ama
senin odan da dâhil olmak üzere bir sürü yerde para bulunduruyordum hep.
-Na-nasıl?!
-Hiç mi fark etmedin Asya?
Başını sağa sola sallamakla yetindi
Akasya.
-Televizyon ünitesinin çekmecesinde
kumandaların yanında, kapının oradaki kâsenin içinde bile var. Benim odamdaki
senin tarafındaki komodinin çekmecesinde de var.
-Ama ben onları alamazdım ki… Hem hiç
dikkat etmedim.
-Ta-mam. Anlıyorum seni. İyi ama kendi
odandaki para senindir.
-Görmedim ki hiç.
-Gel buraya, deyip kızı makyaj
masasının yanına götürdü. Çekmecesinden küçük bir kutu çıkardı. İçinde bir sürü
para ve bir adet kredi kartı vardı. Şifresi de küçük bir kâğıtta yazıyordu.
“Gerçekten bunu da görmedin mi?”
Hayır anlamında başını salladı yine
Akasya. Bu ev onundu. Sevgilisi olsalar bile ona ait hiçbir şeyi
kurcalayamazdı. Başını önüne eğmiş düşünürken Hakan’ın eliyle çenesini kaldırdı
ve Hakan’ın gözlerine bakmak zorunda kaldı.
-Bak tatlım. Sen benim sevgilimsin. Sen
benim evleneceğim kadınsın. Beni anlıyor musun? Benim neyim varsa senin. Şimdi
bu kartı ve paraları cüzdanına koy olur mu?
-Ama…
-Asya lütfen. Üzme beni. Zaten aptal
adamın tekiyim ben. Ben sürekli bu yerlere para koyuyorum ama bir kez bile o
paralara dikkatli bakmadım ki alıyor musun diye ya da sana sormadım ki paraya
ihtiyacın var mı diye. Kendimden nefret ediyorum seni böyle üzdüğüm için. Söyle
bana başka kime, ne kadar borcun var?
-Yeşim’e beş yüz lira, Cem’ de iki yüz
lira, dedi utanarak. Şeyy… Bugün istediğim parayı da yolladıysa dört yüz lira
oldu.
-Ah Asya ah. Bundan sonra ped bile
alman gerekse benim haberim olacak, anlıyor musun beni?!
İnanamayan gözlerle bakıyordu Akasya,
Hakan’a. Daha nelerdi artık.
-Bakma bana öyle! Hadi ben koca bir
aptalım. Sen nasıl bana söylemezsin tüm bunları. Aslında seni dizlerime yatırıp
dövmem lazım şimdi ama dua et ki kıyamıyorum.
Akasya ise hala inanmaz gözlerle
Hakan’a bakmaya devam ediyordu.
-Neyse sevgilim. Geç oldu. Hadi artık
yatalım. Bu arada yarın o borç olayını kapatıyorsun sen de. Bak akşam
soracağım. Sakın beni atlatacağını sanma. Şimdi ben duş almaya gidiyorum. Sen
de çok geç olmadan yanıma gel, olur mu deyip yanağına kocaman bir öpücük
kondurdu kızın.
Kapıdan çıktığında hala aynı yerde
durmaya devam ediyordu genç kız. Bu gece nasıl bir şeydi böyle? Hakan onu
yanlış anladı diye korkarken nereye gelmişlerdi. “Çalışmanı istemiyorum.”
demişti. Her şeyden önemlisi de “Evleneceğim kızsın.” demişti. Hakan onunla
evlenmek istiyordu. Dayanamayıp midesinden havalanan kelebeklere bir selam
çaktı. O da evlenebilecekti. Bu adam hem onu seviyor hem de onunla evlenmek
istiyordu. Hem de her şeyini bilmesine rağmen. Her şeye rağmen.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder