Akasya,
kollarının arasında öyle hıçkıra hıçkıra ağlarken ne yapacağını, nasıl
davranacağını bilemiyordu Hakan bir türlü. Hayır dememişti, ona sarıldığına
göre bu bir evetti ama neden içi hiç rahat değildi. Evet demesi daha kolaydı.
Ama onu da dememişti. Kafası bir yandan bu hareketin hangi cevaba uyacağını
tartarken elleri onu sakinleştirebilmek için yavaş yavaş Akasya’nın vücudunda
geziniyordu. Bir eli sırtını okşarken bir eli de saçlarını okşuyordu.
Ağlamasının durulduğunu hissettiği bir an onu biraz kendinden uzaklaştırarak;
-Daha iyi misin? diye sordu.
Başını sallamakla yetindi Akasya.
Konuşmaktan çekiniyordu. Yüzüne bakmamıştı. Nedense bu Hakan’ın canını çok
yaktı.
Akasya, canının neden bu kadar çok
yandığını bilmiyordu. Onun gözlerine bakmaktan ölesiye korkuyordu şimdi. O mavi
gözlerde gerçek sevgiyi göreceğini biliyordu başını kaldırdığında. Yıllar önce
unuttuğu gerçek sevgiyi. Ama kendisi… O buna layık değildi.
-Canım, yüzüme bak, dedi Hakan. Bir
yandan sırtını okşamaya devam ederken bir yandan da başına bir öpücük
kondurmuştu şimdi.
Akasya hala başını Hakan’ın göğsüne
gömmüş ara ara iç çekiyordu. Hakan kendini biraz geriye çekerek eliyle
Akasya’nın çenesini biraz kaldırarak gözlerine bakmasını sağladı.
-Bir şey söyle lütfen.
Akasya içine kaçan sesini bir türlü
bulamıyordu. Kafasında söylemek istediği o kadar çok şey varken sesinin böyle
derinlerde bir yerlerde kalakalmasına sinir oluyordu bir yandan.
Hakan dayanamayarak;
-Akasya, bir şey söylemene ihtiyacım
var, dedi.
-Ben… Yine gözleri dolmuştu Akasya’nın.
Konuşamıyordu bir türlü.
-Ağlama lütfen canım. Lütfen ağlama.
-Özür dilerim.
-Asıl ben özür dilerim. Seni üzmek
değildi amacım. Ama daha fazla içimde tutamazdım.
-Hakan, ben… Biliyorsun. Sana anlattım
kendimi. Ben diğerleri gibi değilim.
-Diğerleri nasılmış canım? Ne demek
istediğini anlamıştı Akasya’nın. Geçmişinden bahsediyordu. Ama Hakan’a göre
geçmiş adı üzerinde geçmişti ve Akasya’nın başına gelen hiçbir şey onun suçu
değildi.
-Anlattım sana. Sorunlarım var. Beni umursamayan
bir annem ve her fırsatta bana tecavüz etmeye kalkan bir üvey babam var. Sonra
neredeyse alkoliğim. Diğerleri gibi değilim ben ve sana mutluluk veremem.
-Nereden biliyorsun, denedin mi hiç?
Yaşadığın şeyler senin suçun değildi. Bunu sakın unutma! Ve sen alkolik falan
değilsin! Bir alkoliğin nasıl olduğunu bilecek yaştayım.
Sinirden boynundaki damar atmaya
başlamıştı Hakan’ın. Şu an yapacağı en büyük hata sinirlenmekti ve tam da o
eylemi gerçekleştiriyordu. Akasya’nın daha çok korkup panik olacağını
biliyordu. Derin bir nefes çekip sakinleşmeye çalıştı. Akasya daha çok
hıçkırmaya başlamıştı şimdi.
Yatağın içinde oturup Akasya’nın da
oturmasını sağladı önce Hakan. Başını iki eli arasına alarak,
-Bak bana canım. dedi. Akasya’nın tüm
gece başını yerden kaldırmayacağını bildiğinden kendisi yapmaya karar verdi ama
hala gözlerini kaçırıyordu.
-Bebeğim, gözlerime bak lütfen, dedi
her bir kelimesinin üzerine basarak. Akasya, kaçamayacağını bildiğinden
Hakan’ın söylediğini yaptı.
-Seni korkutuyor muyum Akasya? diye
sordu Hakan.
-Hayır, dedi. Yine sesi fısıltı halinde
çıkmıştı. Ama Hakan onu duyabiliyordu.
-Bana güveniyor musun? diye sordu bu
kez de. Akasya başını sağa sola sallasa da Hakan tatmin olmamıştı. Sesini
duymaya ihtiyacı vardı.
-Cevap ver canım, dedi. Akasya, evet
dediğinde içini kocaman bir mutluluk kaplamış olsa da sakin kalmaya çalışarak
konuşmaya başladı.
-Lütfen benden korkma ve bana güven,
dedi gözlerinin içine bakarken. Biliyorum, tanışalı çok olmadı ama sana hissettiğim
şeyler gerçek. Sana bunları söylememin sebebi senin de bana karşı bir şeyler
hissettiğini düşünmem. Ve yanılmadığımı bilmek için senden duymaya ihtiyacım
var. Lütfen söyle bana.
Akasya hala susuyordu, kendisini asla
sevilmeyeceğine öyle inandırmıştı ki birisinin kendisinden hoşlanıyor olma
ihtimali bile hayal geliyordu. Ama işte şimdi bu adam ondan hoşlandığını
söylüyordu.
Akasya susmaya devam ettikçe Hakan’ın
umudu kayboluyordu. Kalbindeki korku dalga dalga vücuduna yayılmaya başlamıştı.
Omuzları düştüğünde konuşmaya başladı yeniden:
-Eğer sen de benim gibi düşünmüyorsan
sorun değil. Yani ben beklerim. Ama eğer… Derin bir nefes aldıktan sonra, eğer
biraz zaman geçtikten sonra bile hala aramızda bir şey olamayacağını düşünüyor
olursan… Kabullenirim. Yani iki ev arkadaşı olarak devam ederiz. Seni zorlamam.
Akasya hala konuşacak gücü
bulamadığından kendine kızmaya başlamıştı. Kendine ne olduğunu anlamakta
zorlanıyordu. Karşısında kendisini her şeye rağmen kabul etmeye hazır bir adam
vardı ve o da, Hakan’dan hoşlanmaya başlamıştı. Ama bir türlü cesaretini
toplayıp konuşamıyordu.
-Asya, dedi. Bana Asya diyebilirsin.
-Ne?! dedi Hakan şaşırmış bir şekilde.
-Babam, bana Asya derdi hep, dedi
Akasya gülümsemeye çalışarak.
Anlamıştı Hakan, Akasya onu dünyasına
kabul ediyordu. Bu evet demekti.
-Sonunda… Ödümü kopardın. Bir an
yanıldığımı sandım. Teşekkür ederim. Verdiğin bu karardan asla pişman
olmayacaksın Asya. Asya’m, bebeğim. Söz veriyorum. Çok mutlu edeceğim seni.
Akasya’yı kollarında sıkı sıkı
sarmalıyordu. Üzerinden kırk tonluk bir yük kalkmış gibi hissediyordu.
Akasya’da rahatlamış olmalıydı ki az
önceki iç çekişleri ve titreyişleri gitmişti artık. Şimdi ikisi de sırtlarını
yatak başına vermiş, Hakan, Akasya’yı yine göğsüne çekip sarmalamış
oturuyorlardı. Bir ara,
-Yarın dersin var mı? diye sordu Hakan.
-Vardı ama iptal olmuş.
-Benim de yok.
-N’oldu ki?
-Gitmeyelim, bir gece daha kalalım burada.
-Olur, dedi Akasya. Biliyordu.
Konuşacak çok şeyleri vardı ikisinin de.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder