Çantalarını
belboya teslim ettikten sonra odaya çıkmadan tekrar dışarı attılar kendilerini.
Ulaş haricinde kimse kalmamıştı ortalıkta. Ulaş da kızın biriyle hararetli
hararetli bir şeyler konuşuyordu. Hakan, kızın yüzüne bile bakmadan Ulaş’a
doğru yönelerek:
-Herkes nereye gitti Ulaş, diye sordu.
Akasya da yanlarına ulaştığında kızın çok güzel sarı saçları olduğunu fark etti
önce.
-Merhaba, dedi kıza gülümseyerek.
-Merhaba canım, dedi kız dedi
gülümseyerek fakat garip bir ses tonuyla. Akasya bunu garip bulsa da bir şey
belli etmeden gülümsedi. Bu dünyanın yabancısı oydu nasılsa. Belki de Ulaş’ın
yakın arkadaşıydı.
Ulaş, Dilara’dan çıkıp Akasya’ya kadar
uzanan kıvılcımları görebiliyordu sanki. Dilara kızı parçalayacak gibi
bakıyordu sanki. Onlar gelinceye kadar nasıl kurtulurum planları yapan Ulaş,
şimdi Akasya’yı bu delinin gazabından korurum diye planlar yapmaya başladı.
Dilara ile bir dönem ilişkileri olmuş ve kız kendisine kafayı takmıştı. Ulaş
için her zamanki kızlardan biriydi işte. Ama Dilara bunu kabullenmek istemiyor,
nereye giderse gitsin peşinden geliyordu. Nasıl öğrendiyse yine öğrenmiş ve
atlayıp buraya kadar gelmişti. Hemen araya girerek;
-Herkes odasına çekildi abi. Biz de
Dilara ile karşılaştık tam ben odaya çıkacakken. Biraz sohbet edelim dedik. A,
pardon sizi tanıştırmadım. Dilara, Hakan’ı tanıyorsun zaten. Akasya’da Hakan’ın
arkadaşı. Birlikte geldiler, dedi birlikteyi özellikle vurgulayarak.
-Memnun oldum, dedi Dilara yine o
garip, tıslayan ses tonuyla.
-Ben de, diyebildi Akasya. Hiçbir şey
anlamadığı belliydi. Bu kız ona niye böyle tuhaf davranıyordu ki böyle?!
-Dilara, merhaba, dedi Hakan. Ulaş’ı
Akasya’dan kıskandığı her halinden belliydi. Bu kızın Ulaş’ın etrafındaki her
kıza kafayı taktığını ve çeşitli yollardan zarar verdiğini biliyordu. Bunun
için de kızların Ulaş’ın sevgilisi olmasına gerek yoktu üstelik. Dilara’nın o
kızdan hoşlanmaması yeterliydi. O yüzden bir an önce Akasya’yı da alıp buradan
gitmek istiyordu.
-Biz de biraz etrafta dolaşalım diye
çıkmıştık. Hadi sizin muhabbettini bölmeyelim biz. Sonra görüşürüz, deyip
Akasya’nın elini tutarak hızlı hızlı uzaklaştı oradan.
-Güzel kızmış, dedi Dilara arkasından
bakarken.
-Yaa… dedi Ulaş, hala bu kızdan nasıl
kurtulabilirimin hesabını yapıyordu. Hakan yalnız gelseydi onunla birlikte
kaçabilirdi de Akasya’ya takacaktı şimdi bu kız. Onun özel durumunu anlatmıştı
Hakan. Hiçbir şekilde zarar görmesini istemediğini de gayet açık bir dille
açıklamıştı hepsine. Şimdi kendisi yüzünden Akasya bir şekilde zarar görürse
Hakan onu kesin öldürürdü.
-Sevgiler mi? diye sordu bu kez de
Dilara.
-Evet, dedi hiç düşünmeden. Başka türlü
peşini bırakmazdı yoksa onun. hem yalan söylemiş de sayılmazdı. Hakan’ın
Akasya’dan hoşlandığını hepsi biliyorlardı.
-Hımm, iyi o zaman, dedi Dilara. Hala
gözlerini kısmış onların gözden gittikleri yöne bakıyordu.
O sırada kurtarıcı yetişti Ulaş’ın.
İçinden derin bir nefes alırken çoktan telefonu açmıştı bile. Arayan Çağrı’ydı.
-Evet abi. Şehir dışındayım, evet.
Nasıl onaylanmaz! Ben bir haftasonu dinlenemeyecek miyim yahu! Ne demek imzalar
eksikmiş! Kontrol etmiyor musunuz göndermeden önce! Bu ihaleyi alamazsak
hepinizi yakarım! Kapat telefonu kapat, geliyorum hemen!
-Bir sorun mu var, diye sordu Dilara
tek kaşını kaldırarak.
Elleriyle saçlarını tarayarak bir of
çekti önce Ulaş.
-Bir iş var. Ne zamandır üzerinde
çalışıyoruz. Salaklar imzaları konrol etmemişler. İstanbul’a dönmem gerekiyor
hemen. Sonra görüşürüz. Şu işleri halletmem lazım hemen. Of, bir haftasonum var
ya.
Kızın bir şey demesine fırsat vermeden
otele doğru ilerledi. İçinden de inşallah anlamamıştır diye dua ediyordu. Hemen
Çağrı’nın odasına gidip kapısını çaldı.
Kapıyı açan Çağrı karşısında Ulaş’ı
görünce konuşmaya başladı hemen:
-Az önce ne saçmaladın sen bana öyle?!
-Abi, Dilara’yla karşılaştım otelin
önünde. Hakan’la Akasya’da geldi bir ara. Bu psikopat kadın Akasya’ya kafayı
takabilir her an. Ona bakışını hiç beğenmedim. Benim hemen burdan kaçmam lazım.
İstanbul’a dönüyorum.
-Saçmalama oğlum ya. Ne dönmesi.
-Dönüp dönmediğimi anlamak için
bekleyecektir. Sanki bilmiyorsun ne kadar psikopat olduğunu. Eğer Akasya’ya
takarsa Hakan beni öldürür. Of, ben bu kadından kurtulamayacak mıyım ya?
Nereden de sardım başıma?! Allah beni kahretsin ya! Of!
-Bu otelde mi kalıyormuş o da?
-Bilmem, daha yeni geliyordu.
-Nasıl kalacak ki burada. Hiç boş oda
yok demişler Hakan’la Akasya’ya. Tek oda kalmış, onu da onlar aldı. Dur şimdi
anlarız burada mı değil mi?
Hemen resepsiyonu aradı Çağrı. Boş oda
olup olmadığını sordu. Hiç boş oda kalmamıştı. Dilara’nın otelde kalıp
kalmadığını da sordu ama resepsiyon bilgi vermedi bu konuda. Herhalde yeniydi.
Onlar bu otele sık sık gelirlerdi ve herkes onları tanırdı. Sinirlenmişti ama
resepsiyonistin bir suçu yoktu. Sakinliğini koruyup otel müdürünün otelde olup
olmadığını sordu. Otelde olduğunu öğrenince de telefonu kapatıp hemen onun
yanına indi.
Odasının kapısını tıklatıp içeri
girdiğinde Ahmet’in bazı kağıtlara gömülmüş, çalışıyor olduğunu gördü.
-Bu kadar yorma yahu kendini! dedi
gülerek.
Onu karşısında görünce ayağa kalkarak
yanına kadar geldi Ahmet.
-Hoş geldin. Yalnız mı geldin yoksa
diğerleri de burada mı? diye sordu.
-Hep birlikte geldik, dedi.
Üniversiteden beri buraya gelirlerdi ve o zamandan beri de Ahmet’i
tanıyorlardı. Gel git arkadaş olmuşlardı. O da onlarla aynı yaştaydı ve o
zamanlar üniversite öğrencisiyken bir yandan da bu otelde çalışıyordu. O zaman
onun burada sadece çalışan olduğunu sanıyorlardı. Çünkü her işe koşturuyordu.
Fakat sonradan öğrenmişlerdi ki otel Ahmet’in babasınındı. Ahmet de babası gibi
turizmi seçtiğinden bu otel onun olacaktı. Bu yüzden de Ahmet stajı da dahil
olmak üzere hep burada çalışmıştı. Okul bitince de babası oteli ona
devretmişti.
-İyi bakalım. Otel doluydu ama oda
ayarlandı mı size? dedi Ahmet, bir yandan da sekreterini arayıp kahve söyledi.
-Bizim önceden rezervasyonumuz vardı da
Hakan bir arkadaşıyla geldi. İki ayrı oda yoktu. Onlar da çift kişilik odada
kalıyorlar.
-Hadi ya. İlk boşalan odayı onlara
veririz. Kusura bakmayın. Haftasonu diye böyle. Keşke beni arasaydınız gelmeden
önce.
-O önemli değil ya. Hakan, kızdan
hoşlanıyor. İyi şeyler olur belki gece, dedi gülümserek. Bizim asıl sorunumuz
başka. Bizim Ulaş’ın belalısı bir kız var. Adı Dilara Aysu. Nasıl olduysa bizi
bulmuş, buraya gelmiş. Zehir edecek yine bize her şeyi. Ulaş’ın yanında dişi
sinek bile görse takıyor, olay çıkarıyor. Kız şizofren, dedi gözlerini kocaman
açarak. Otelde mi kalıyor diye resepsiyona sordum ama bilgi vermedi bana. Ondan
geldim sana ben.
-Dur şimdi öğreniriz. O resepsiyonist
yeni daha. Yoksa siz yabancı değilsiniz, kusura bakma ne olur…
-Önemli değil, işini yapıyor sonuçta.
Hemen resepsiyonu arayıp Dilara Aysu
diye birinin otele giriş yapıp yapmadığını sordu Ahmet.
-Oda kalmadığı için giriş yapamamış,
dedi ahizeyi bir eliyle kapatarak. Bir oh çekti Çağrı hemen. Ama hala lobide
bekliyormuş. Sonra kaşlarını çatarak sert bir ses tonuyla konuşmaya başladı.
-Bu grup bizim çok eski
müşterilerimizden Serhat Bey. Kendilerini iyi tanıyınız. Bundan sonra onlar ne
isterlerse ben istemişim gibi isteklerini yerini getirmenizi rica ediyorum.
Şimdi o bayana daha fazla orada kalamayacağını uygun bir dille belirtiniz.
Kadını gönderdikten sonra da bana haber veriniz. Ulaş Bey gelip size otelden
çıkış yaptığını bildirecek ama aslında çıkışını yapmayacaksınız. Sadece öyle
görünecek. dedikten sonra Çağrı’ya dönüp;
-Ulaş’a haber ver de bir süreliğine
uzaklaşsın buradan. Yakınlarda otel yok nasılsa. Burada da kalamayacağı için
İstanbul’a geri dönmek zorunda kalacaktır Dilara Hanım, dedi gülümseyerek.
-Büyüksün Ahmet. Çok teşekkür ederim,
diyerek hemen Ulaş’a haber verdi Çağrı.
…
Ulaş hem söyleniyor hem de çantasını
topluyordu. Dilara’yı ne kadar hayatından çıkarmaya çalışırsa çalışsın o kadar
çok dolanıyordu boynuna. Kiminle tanışırsa bir şekilde ona ulaşıp kızı kendisinden
soğutuyordu ve bu iki yıldır böyle devam ediyordu. Kızın babasıyla bile
konuşmuşlardı ama bir türlü kurtulamıyordu kızdan. Kız şizofrendi ve ilaçlarını
düzenli kullanmıyordu. Zengin bir ailenin kızıydı ve haliyle de el üstünde
tutuluyordu. Çabuk olmaya çalışıyordu. Ona yakalanmadan otelden kaçması
gerekiyordu. O bunları düşünürken Çağrı aradı ve olanı biteni anlattı. Sonunda
rahatlamıştı işte. Şimdi kendine akşama kadar vakit geçirebileceği bir yer
düşünmeliydi. Resepsiyona indi. Otelden ayrıldığını bildirdikten sonra
özellikle de Dilara Aysu diye biri kendisini sorarsa otelden çıkışını
yaptırdığı bilgisinin verilmesini istedi. Daha sonra da otelden ayrıldı.
Dilara otele giriş yapamadığı için
delirirken bir de resepsiyonistin gelip daha fazla orada bekleyemeyeceğini
söylemesiyle tam bir bombaya dönüştü. Bir süre de arabasında bekleyip en
sonunda İstanbul’a dönmeye karar verdi. Nasıl olsa o da İstanbul’a dönecekti.
…
Akasya ile biraz dolaşmak için dışarıya
çıkmış olsalar da Dilara’yı görünce keyfi kaçmıştı Hakan’ın. Onu arabaya doğru
yönlendirip civardaki kafelerden birine doğru gitmeye başladı. Akasya
kıpırdanıp duruyordu oturduğu yerde. Bir şey soracak gibiydi sanki.
-Sor hadi.
-Ne?
-Ne soracaksan sor diyorum.
-Kimdi o Dilara? Sevgilisi falan mı
Ulaş’ın? Beni pek sevmedi sanırım.
-Allah korusun. Ulaş’ın kızlarından
biriydi iki yıl öncesine kadar. Ama psikopat kadının biri çıktı. Ulaş, takıldık
bitti havasında oldu hep ama o böyle kabul etmiyor. Şizofren üstelik. Kafasında
kurup kurup Ulaş’ın kapısına dayanıyor. Almadığımız önlem kalmadı ama
kurtaramadık çocuğu ondan bir türlü. Ve evet, seni sevmedi. Çünkü o Ulaş’ın
etrafındaki hiçbir dişiyi sevmez. Seninle ilgili değil yani.
-İyiymiş, dedi Akasya. Fısıltı halinde
çıkmıştı sesi ama Hakan duymuştu çoktan.
-Korkmana gerek yok, dedi bir elini
avcunun içine alırken. Ulaş mesaj attı biraz önce. Eşyalarını toplamış otelden
ayrılmış. Dilara da yer olmadığı için giriş yapamamış. Iıı, bir de senin
sevgilim olduğunu söylemiş. Hem sana zarar vermesine izin vermem.
-Sevgilin mi?
-Evet, dedi Hakan kısa bir bakış
atarak. Ne tepki vereceğini bir türlü kestiremiyordu Akasya’nın. Bunu söyleyip
söylememek konusunda kararsız kalsa da her an, her yerde o Dilara denen kadınla
karşılaşma ihtimalleri olduğundan onları sevgili diye bilmesi Akasya için en
iyisiydi.
-Niye ki?
-Böyle bilmesi daha iyi. Çünkü her an
her yerde karşımıza çıkabilir. Sürekli Ulaş’ı takip ediyor çünkü. Nasıl haber
alıyor bilmiyoruz ama babası nüfuzlu biri olduğundan bunun çok da zor olmadığını
düşünüyorum ben. Ulaş nereye gitse ona anında haber uçuyordur eminim. Bir de bu
kız şizofren. Kaç kere babasına kızının tedaviye ihtiyacı olduğunu söylediysek
elimiz boş döndük. Çünkü aynı zamanda da iyi oyuncu bu kız. İlaçlarını aldığını
söylüyor ya da bir süre onların gözü önünde mi alıyor artık bilemiyorum. Hepsi
ikna oluyorlar hemen. Ama kızın hastaneye yatırılması lazım. Durumu ciddi
bence.
-Anladım.
-Şu kafede oturalım mı? Kahvesi
güzeldir.
-Olur.
Arabayı kafenin yanına parkedip
indiler. Cam kenarında bir masaya oturup siparişlerini beklerken havadan sudan
konuşuyorlardı. Bir ara Hakan’ın gözü açılan kapıya kaydı. İçeri gireni
gördüğünde hemen eli Akasya’nın elini tuttu. Şaşıran Akasya:
-Ne yapıyorsun? diye sordu.
Akasya’nın elini dudaklarına doğru
götürürken bir yandan da açıklamaya çalışıyordu Hakan;
-Şiişşt… Dilara tam arkamızda bize
bakıyor. Sakın belli etme, olur mu?
-Nasıl ya? Gitmemiş mi?
-Gitmeyeceğini biliyordum. Şimdi onu
görmemiş gibi davranalım mı? Ben Ulaş’tan bahsedeceğim bir ara ama sen ilgisiz
davran, tamam mı?
-Tamam, dedi Akasya. Ne garip bir gündü
bu böyle?!
Bir yandan bunları konuşurken bir
yandan da Akasya’nın elini iki avcu içine almış hem okşuyor hem de gözlerinin
içine bakıyordu. Akasya başlarda gözlerini kaçırsa da Hakan, avcunun içine bir
öpücük kondurduğunda çok şaşırdı. Ne yapacağını bilmez bir şekilde ona bakmaya
başladı.
Dilara, tam Akasya’nın arkasındaki
masaya oturmuş ve onları dinliyordu. Hakan, Ulaş’tan bahsetmenin tam vaktidir
diye düşünüp;
-Ulaş’ın gitmesi kötü oldu ya, ne güzel
eğlenecektik hep birlikte, dedi.
-Niye gitti ki?
-İşle ilgiliymiş. İmza falan dedi de
anlamadım pek. Çok sinirliydi. Ne zamandır gece gündüz demeden bir ihale için
çalışıyordu. O yüzden de uzun zamandır görüşemiyorduk. Herhalde onunla
ilgiliydi.
-Çağrı da gitti mi o zaman? Ortak
demiştin onlar için.
-Evet, bebeğim. O da gitti.
Yine yapmıştı. Yine ona “bebeğim”
demişti. Şu an oyun oynuyorlardı ama neden böyle baktığını da bir
anlayabilseydi. Üstelik o öpücük de yalandan bir şey değildi. O kadar yumuşak,
o kadar sıcaktı ki… Gözlerindeki parıltılara da anlam veremiyordu. Ona her
baktığında ya da dokunduğunda ise içinin titremesine engel olamıyordu. Hakan
ise ne ona bir şey söylüyor, ne de diğer erkekler gibi çok yakın olma çabası
içine giriyordu. Bu yüzden nasıl davranması gerektiğine karar veremiyordu bir
türlü Akasya? Eskiden kendisine yanaşmaya çalışan erkeklere isterse izin verir,
istemezse tersler uzaklaşırdı oradan. Ama Hakan ne onlar gibiydi ne de o
uzaklaşmak istiyordu. Ne kendisini bir şeye zorluyor ne de imada bulunuyordu.
Ama en olmadık yerde de kendisini titretecek bir şey yapmadan da geri
kalmıyordu. Onu bir türlü anlayamıyordu. Kendisini de anlayabildiğini
söyleyemezdi gerçi. Onun davranışlarını anlamdıramazken kendisi de olumsuz bir
tepki vermiyordu da olumlu anlama gelecek bir şey de yapmıyordu.
Hakan bir yandan Dilara’yı izlerken bir
yandan da Akasya’yı gözlemliyordu. Kendine hakim olamıyordu bugün ve bu kız da
ona itiraz etmiyordu hiç. Yine de onu ürkütmekten korkuyordu. Oyun bile olsa
ona böyle dokunmak, eline öpücük kondurmak, o güzel yeşil gözlerine bakmak
harikaydı. Elinin değdiği yerden alev alev yükselen bir sıcaklık varken
mantıklı şeyler düşünemiyordu da.
Neyse ki bir süre sonra Dilara hesabı
ödeyip kalktı. Bir süre sonra da onlar kalktılar. Otele varıncaya kadar da hiç
konuşmadılar. İkisi de aralarındaki bu garip duruma bir ad koymaya çalışıyor
gibiydi.
Otele vardıklarında Hakan,
resepsiyondan odalarının anahtarını aldı. Asansörde yukarı çıkarken Akasya’nın
titrediğini farketti.
-Üşüdün mü? dedi ceketini omuzlarına
yerleştirirken.
-Arabadan inince birden ürperdim.
-Farketmedim, özür dilerim.
-Önemli değil, dedi Akasya. Odalarının
bulunduğu kata gelmişlerdi. Hakan kapıyı açıp Akasya’nın geçmesi için kenara
çekildi.
Akasya sade döşenmiş bu odayı sevdi.
Yatak oldukça geniş görünüyordu. Hakan yatağın ucuna oturduğunda o hala odayı
inceliyordu. Cama doğru ilerleyip manzarayı izlemeye başladı. Odaları arka
taraftaki ormana doğru bakıyordu. Bu hem biraz ürkütücü hem de büyüleyici bir
manzaraydı.
-Duş almak ister misin Akasya? diye
sordu Hakan.
-Hımm… Şimdi değil, dedi Akasya. Hala
çekiniyordu etrafta birileri varken duş almaktan.
-Peki o zaman, ben girsem sorun olur
mu? Banyoda işin var mıydı?
-Dur o zaman, bir elimi yüzümü
yıkayayım.
-Peki.
Akasya banyodan çıktığında Hakan
çantasından temiz kıyafetlerini çıkarıyordu. Akasya gelip yatağın üzerine
oturduğunda “Rahatına bak lütfen.” deyip banyoya yöneldi.
Sıcak su iyi gelmişti. Giyinip çıktığında
Akasya’nın yatağa uzanmış olduğunu gördü. Bir süre olduğu yerde kalıp onu
seyretti. Sırtı ona dönük bir şekilde yatıyordu, düzenli nefes alış
verişlerinden uyuduğunu anladı. Bir süre daha ayakta kaldıktan sonra gidip onu
uyandırmayaya çalışarak o da yatağın öbür ucuna uzandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder