Akasya’nın
saçları yastığa dağılmış, sırtı Hakan’a dönük hala uyuyordu. İçinden saçlarına
dokunmak, onları okşamak için delice bir istek yükselse de henüz bunu
yapamayacağını biliyordu. Akasya’nın da ona karşı bir şeyler hissetmeye
başladığını düşünüyordu ama hiçbir şeyden de emin olamıyordu bir türlü. Evine
aldığı bir kızdan faydalanıyormuş gibi de görünmek istemiyordu asla. Çok
karmaşıktı. Keşke farklı bir ortamda, farklı şartlar altında karşılaşmış
olsaydık diye düşündü Hakan. O zaman duygularını daha rahat belli edebilir,
kalbinden geçenleri daha kolay söyleyebilirdi. Onu incitmekten ölesiye
korkarken elinden bir şey gelmiyordu. Onun hayatında diğer erkeklerden biri
olmak istemiyordu. Öyle biri olmadığını ona nasıl göstereceğini ise hiç
bilmiyordu.
Hakan böyle düşüncelere dalıp gitmişken
Akasya kıpırdanmaya başlamıştı. Yüzünü Hakan’a doğru döndüğünde gözleri hala
kapalıydı. Bir süre daha uyumaya devam edecek gibi görünüyordu. Hakan ise
halinden memnundu. Onun yüzünü izlemek hoşuna gidiyordu. Kabus gördüğü o gece
de sabaha kadar yüzünü izlemişti. Şimdi yine ona bu kadar yakınken ve o böyle
güzel güzel uyurken onu izlemek çok hoştu doğrusu. Dudakları hafifçe aralanmış,
ellerini boynuyla yastığın arasına sıkıştırmıştı. Yüzüne doğru düşen bir tutam
saçı onu uyandırmamaya çalışarak geri itti. Göz kapakları o güzel yeşillerini
kapatmışken onları çok özlediğini fark etti birden. Uyansaydı ya artık. O
yeşillerle baksaydı ona bir. İçinde gözlerine bakmak için delicesine bir istek
birikmeye başladı.
Emin olmuştu artık. Bu kıza hissettiği
şeyler hoşlanmadan öteye geçmeye başlamıştı. O yanında olmayınca ya da o güzel
gözleri ona bakmayınca nefessiz kalıyordu. Tıpkı şimdi olduğu gibi. Sanki bir
mengene boynunu sıkıyor gibi hissetmesi bundandı işte. Uyan canım artık, diye
geçirdi içinden.
Akasya sanki Hakan’ın içinden
geçirdiğini duymuş gibi kıpırdanmaya başladı ve çok geçmeden gözlerini açtı.
Hakan’ı karşısında görünce dudakları aralandı hafiften.
-Uyuyakalmışım, dedi sakin görünmeye
çalışarak. Onu bu kadar yakınında görmek onu şaşırtmıştı.
-Banyodan çıktığımda uyuyordun, dedi
gülümseyerek.
-Saat kaç? dedi yatağın üzerinde oturup
sırtını yatak başlığına dayarken.
-Akşam olmak üzere. Acıktın mı?
-Biraz.
-Dur o zaman. Bizimkileri arayalım
bakalım, neredeler, ne yapıyorlar.
Hakan, telefonla konuşurken Akasya da
onu izliyordu. Uyurken o da gelip yanına uzanmıştı. Hiçbir erkekle sabaha kadar
aynı yatakta uyumamıştı bugüne kadar. Uyuyamıyordu. Korkuları geçse kabusları
izin vermiyordu. Hepsi bitse içindeki Akasya susmuyordu. Ama Hakan’la ikinci
kez aynı yatakta uyuyordu. İlkinde kabus gördüğü için gitme demişti Hakan’a.
Ona sarılıp, sakinleştirmişti. Uykuya dalıncaya kadar kulağına fısıldamıştı.
Ona zarar vermeyeceğine inandığı için uyuyabilmişti o gün ama bugün yanında
olduğundan bile haberdar değildi. Bir ara kokusunu alır gibi olsa da hiç
tedirgin olmamıştı. Farkettiği şeyle irkildi birden: Kalbi ısınmaya başlamıştı!
Artık o hep hissettiği canını acıtan buz sarkıtları o kadar acıtmıyor gibiydi.
O böyle düşüncelere dalmışken Hakan da
konuşmasını bitirmiş yine yatağa, Akasya’nın yanına oturmuştu. Sırtını o da
yatak başlığına vermişti şimdi.
-Yarım saate yemeğe ineriz dediler.
Sana uyar mı?
-Hı hı.
-Oradan da belki otelin barına
eğlenmeye geçeriz.
-Bara mı?
-Eğer gitmek istemezsen biz başka bir
yere de gidebiliriz.
-Hayır, sorun değil de… İçki içmek
istemiyorum. Biliyorsun. Gerçi sana da söz verdim.
-Evet, öyle de diyebiliriz, dedi
gözleri ışıldayarak. Meyve suyu içeriz biz de. İlla içki içeceğiz diye bir
kural mı var hem.
-Bak o zaman olur.
-İyi bakalım. Hadi hazırlan sen. Bana
bir mail gelmiş okuldan. Ben de ona bir bakayım.
-Peki.
Hakan maillerine bakarken Akasya da
banyoya girip yanında getirdiği siyah boğazlı kazağı ve kot pantolonu geçirdi
üzerine hızlıca. Hafif bir makyaj yaptıktan sonra saçlarını da yarım topladı. Aynada
kendisine bakıp belli belirsiz gülümsedi. Artık aynalarla arasını düzeltmeye
karar vermişti ve bu kararın yanına kendine gülümsemeyi de eklemişti. Hayatına
Hakan girdikten sonra her şey daha iyiye gidiyordu ve o da kendisini daha iyi
hissediyordu. Umarım sonsuza kadar da böyle gider diye dileyerek kapıyı açıp banyodan
çıktı. Hakan hala bilgisayarında bir şeylerle uğraşıyordu.
-Ben hazırım, dedi ona doğru giderek.
-Tamam canım. Şu maili göndereyim, ben
de hazır olacağım. Vee… Tamamdır. Ben de hazırım. Hadi gidelim. Çok açım ben.
-Ben de çok acıktım.
Asansörü beklerken Hakan;
-Eğer şef değişmediyse bu gece çok
güzel yemekler yiyeceğiz, dedi yine bilmiş bilmiş gülümseyerek.
Akasya anlamamış gibi bakıyordu, Hakan
açıklama gereği duydu bu yüzden.
-Biz buraya üniversiteden beri
geliyoruz. Aslında her bahanede buradayız da diyebilirim. O zamanlar sınavlar
başlamadan gidelim, yok sınavlar bitti gidelim, kız arkadaşımdan ayrıldım hadi
gidelim, sevgili yaptım gitmemiz lazım, kafamı boşaltmam lazım gitmem lazım,
şehrin gürültüsünden çok bunaldım biraz gidelim gibi gibi bir sürü bahane bulup
gelirdik buraya. Gele gele de sahipleriyle de personelle de akraba gibi olduk.
Resepsiyon değişmiş ama çoğu personel eski ve hepsi tanır bizi.
-İyiymiş valla, dedi Akasya. İnsanın
arada bir de olsa kaçacak bir yerinin olması ne güzel.
-Sen sevdin mi peki?
-Çok sevdim.
-İşte buna çok sevindim, dedi Hakan.
Asansörden çıktıklarında herkesin çoktan aşağıya inmiş restoranın önünde onları
beklerken buldular.
-Hadi nerede kaldınız ya? dedi Murat.
Çok açız biz.
-Geldik ya işte, dedi Hakan gözlerini
devirerek.
-Çok güzel olmuşsun canım, dedi Hale,
Akasya’ya doğru dönerek.
-Teşekkür ederim Hale. Sen de çok
güzelsin ve kızlar siz de.
Elif ve Yasemin bir ağızdan
“Teşekkürler” dediler. Erkekler ise sabırsız bir şekilde kıpırdanıp duruyorlardı.
En sonunda Çağrı dayanamayıp;
-Hadi ama artık, oturalım bir yere.
Öleyim mi ben açlıktan ya?! Kızlar iki saattir birbirinizi övüyorsunuz.
Sıkıldım valla.
Hem söyleniyor hem de gözleriyle
kendilerine uygun bir masa arıyordu. Cam kenarındaki uzun masayı gözüne
kestirip o tarafa doğru yöneldi. Oraya sığabileceklerini düşünmüştü.
Arkasındaki kalabalık da onu takip etmek zorunda kaldı haliyle.
Tam siparişlerini vermişlerdi ki Ulaş
boş sandalyeye kendini atıp:
-Ne söylediyseniz bana da söyleyin hemen.
Çok açım, dedi.
-Sen gitmemiş miydin, dedi Ali.
Çağrı haricinde herkes şaşırmış
görünüyordu.
-Gider gibi yaptım. O cadıdan kurtulmak
için kaç saattir orada burada dolaşıyorum. Gidip bir yere yemek de yiyemedim
karşıma çıkar diye. Açlıktan ölüyorum şu an.
-Gerçekten gittin sandık biz. İyi ki
gitmemişsin, dedi Hakan.
-Haftalardır izin yapmadan çalışıyoruz
Çağrı da ben de. Buraya gelmeden önce dünya da yansa bu haftasonu dinleneceğiz
demiştik. Gerçi ben yine gidecektim de sağolsun Çağrı ve Ahmet akıllı çıktı.
Gitmekten kurtardılar beni.
-Her zaman canım, dedi Çağrı.
Hakan, Akasya’nın kulağına doğru Ahmet
otel müdürü dedi. Akasya da anladım anlamında başını salladı.
Güle eğlene yemek yedikten sonra otelin
barına gitmeye karar verdiler. Ne olur ne olmaz diye otel sınırları dışına
çıkmıyorlardı. Otel çalışanları bilgilendirildiği için Dilara gelemezdi nasıl
olsa ama dışarıda yine karşılarına çıkıp tatlarını kaçırabilirdi. Risk almaya
gerek yoktu. Güzelce eğlenip yarın döneceklerdi nasıl olsa.
Hakan’la Akasya haricinde herkes
içkilerini yudumlarken onlar elma suyu içiyorlardı birbirlerine kıs kıs
gülerek. Kimse anlam verememişti bu ikisinin hareketlerine ama soru da
sormamışlardı. İçki içmemelerinde değildi tabii ki sorun. Elma suyunun neresi bu
kadar komikti de birbirlerine bakıp bakıp gülüyorlardı sanki?!
…
Fazla geç olmadan odalarına dağıldılar.
Yarın kahvaltıdan sonra dönmeye karar vermişlerdi. Odalarına döndüklerinde
Akasya üzerini değiştirmek için banyoya girdiğinde Hakan da hızlıca üzerini
değiştirip dolaptan bir battaniye alarak kanepeye uzandı.
Akasya üzerine askılı bir atlet, altına
da siyah bir eşofman geçirip makyajını temizledi. Çıktığında Hakan’ı kanepede
çoktan uyumuş buldu. Fazla gürültü yapmamaya dikkat ederek yatağa geçti. Battaniyenin
altına girdiğinde sandığından da çok yorulduğunu farketti. Beş dakika geçmeden
göz kapakları kapandı.
Çok susadığını farkedip gözlerini
araladı bir süre sonra Akasya. yatmadan önce hep bir bardak su içerdi ama bu
kez unuttuğunu fark etti. Dolaptan bir su alıp içerken bir yandan da Hakan’a
doğru bakıyordu. Yattığı yerde çok rahatsız görünüyordu. Kanepeye
sığamadığından bacaklarını iyice karnına doğru çekmişti. Akasya kendine kızdı
birden. Koskoca yatak varken adamı küçücük kanepede yatırıyordu. Adam onu
yiyecekti sanki. Daha önce de birlikte uyumuşlardı. Üstelik bugün de
uyuyakaldığında Hakan yanına gelip uzanmıştı. Yine uyusalar bir şey olmazdı.
Gidip onu uyandırmaya karar verdi. Yanına gidip kanepenin kenarına oturdu.
Birkaç kez ismini söylese de onu uyandıramadı. İçinde saçlarına dokunmak için
dayanılmaz bir istek duyuyordu şimdi. Ellerini belli belirsiz Hakan’ın
saçlarında gezdirdikten sonra şakaklarına doğru kaydı elleri. Tam dokunmuştu ki
Hakan gözlerini araladı. Akasya’yı karşısında görünce şaşırdı.
-Akasya. Bir şey mi oldu? İyi misin?
Kabus mu gördün yoksa?
-Sakin ol. İyiyim. Bir şeyim yok. Su
içmek için kalkmıştım aslında. Ama senin çok rahatsız yattığını gördüm. O
yüzden seni yatağa çağırmaya geldim. Seslendim ama bir türlü uyanmadın.
-Yatağa mı gelmemi istiyorsun?!
-Evet, yeterince büyük yatak. Hem daha
önce de aynı yatakta uyuduk. Burada böyle benim yüzümden iki büklüm yatmana
gönlüm razı olmadı.
-Oh, aslında iyi olur. Burada
bacaklarımı uzatamadım bir türlü.
-Hadi gel o zaman.
-Tamam, diyerek Akasya’yı takip etti.
İkisi de yatağa girdiklerinde yüzlerini
birbirlerine dönmüş gözlerine bakıyorlardı. Sanki ikisinin de birbirlerine
söylemek istediği bir şeyler varmış gibiydi. Akasya dayanamarak sordu:
-Bana söylemek istediğin bir şey mi
var?
-Hayır, yok.
-Tamam.
-Aslında var. Ama nasıl söyleyeceğimi
bilmiyorum.
Akasya sessiz kalmıştı bu cevap
karşısında. Ne söyleyeceğini az çok tahmin etse de nasıl davranacağını
bilemiyordu. Kendi de bir şeyler hissetmeye başlamıştı ama içindeki bu korku…
Onu kontrol edemiyordu bir türlü.
-Söyleyebilir miyim, dedi Hakan. Bu
izne çok ihtiyacı vardı şimdi. Olumsuz cevap almaktan ölesiye korkuyordu ve
korktuğu başına gelirse nasıl davranması gerektiğini de bilemiyordu.
-Söyle, dedi Akasya. Sesi bir fısıltı
gibi çıkmıştı ama Hakan duymuştu çoktan onu. Akasya bunu söyledikten sonra
gözlerini kaçırmıştı Hakan’dan hemen. Hakan, Akasya’ya doğru biraz daha
yaklaşarak eliyle çenesini biraz kaldırdı ve gözlerine bakmasını sağladı. Bir
süre gözlerine baktıktan sonra saçlarını okşadı.
-Seni ilk gördüğüm andan beri senden
hoşlanıyorum. Çok hoşlanıyorum hem de. Yani barda ilk gördüğüm andan beri.
Nasıl oldu anlayamadım bile. Ama gittikçe güçleniyor içimde bu duygu. Ve
biliyorum; çok yakın zamanda hoşlanmadan çok öteye geçecek.
Akasya, tahmin ettiği şeyleri duyuyor
olmasına rağmen şaşırıyor olmasına daha çok şaşırıyordu şimdi. Bu adam
kendisinden hoşlandığını söylüyordu.
-Seni şaşırttığımı biliyorum. Belki de
korkuttuğumu. İlk başlarda sadece bir hoşlanma diye düşünmüştüm ama sonra
duygularım değişmeye başladı. Bak, evime gelen bir kızdan faydalanıyormuşum
gibi görünmek de istemiyorum. Seni tanımak istiyorum. Seni sevmek istiyorum.
Benim ol istiyorum. Sadece benim ol istiyorum. Akasya, ben sana aşık oluyorum.
Akasya, gözleri dolu dolu olmuş hala
inanmaz gözlerle Hakan’a bakıyordu. Hakan’ın duygularını biraz tahmin
edebiliyordu ama bu kadarını tahmin edemiyordu. Ne söylemesi, ne yapması
gerekiyordu bilemiyordu.
Hakan bu cesur kızın böyle sus pus
kalmasına alışık değildi. Yaşadığı onca zorluğu bile göğsünü gere gere
anlatmışken şimdi verdiği tepkiye karşılık ne yapmalıydı, bilemiyordu. Ya beni
geri çevirirse diye bile düşünmek istemiyordu.
-Bir şey söylemeyecek misin? diye sordu
daha fazla dayanamayarak.
Gözyaşları yanaklarından aşağı
yuvarlanmaya başladı Akasya’nın. Sanki bu soruyu bekliyorlarmış gibilerdi.
Hızlı bir hareketle Hakan’a yaklaşıp ona sarıldı. Başını boynuyla omuzları
arasına gömdü. Kendini daha fazla sıkmaktan vazgeçip orada ağlamaya başladı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder