Okuyucuma!



Sağlam dişler, bir de sağlam mide-

Budur dileğim senin için!

Sindirebildinse kitabımı,

Barıştı demektir benimle yıldızın!



Nietzsche



Tecavüz (Akasya) - 3. Bölüm

Sabah Hakan erkenden uyandı. Akşamdan küçük bir çantaya birkaç parça eşya koymuştu zaten. Hemen banyoya girip hızlıca bir duş aldı. Üzerine rahat bir şeyler geçirdikten sonra saatine baktı. Yedi buçuğa geliyordu saat. Akasya’yı uyandırsa iyi olacaktı. Bir buçuk saat sürecekti yol.
         Odasından çıkıp onun kapısına geldiğinde tam kapıyı çalacakken birden kapı açıldı. O kadar hızlı çıkmıştı ki Akasya, eli havada asılı kalmış olan Hakan ile çarpıştılar birden.
         -Uyanmışsın, ben de seni uyandırmak için gelmiştim, dedi Hakan.
         -Kahvaltı yapacağımızı söylediğin için erken kalkayım dedim. Tabii bir de yolun ne kadar sürebileceğine baktım telefonumdan. Duşumu aldım. Çantamı hazırladım. Yolculuğa hazırım.
         -Hadi o zaman. Bir an önce çıkalım.
         -Tamam, geliyorum hemen.
         Akasya, elinde çantasıyla kapının önüne geldiğinde Hakan da küçük bir çantayla kendisine doğru geliyordu. Yanına geldiğinde Akasya’nın çantasını da alıp kapıyı açtı. Asansöre bindiklerinde ikisi de çok sessizdi. Otoparka yönelip arabanın yanına gittiler. Hakan bagajı açıp elindeki çantaları içine bıraktı. Geçip yerine oturduğunda Akasya’nın çoktan oturmuş, kemerini bağlamış bir şekilde bekliyor buldu.
         Hakan, altına rahat bir siyah eşofman giymiş, üzerine de gözlerinin mavilerini daha da belirginleştiren mavi bir triko kazak geçirmişti. Ayağındaki spor ayakkabıları da kazağına uydurmuştu. Siyah güneş gözlüklerini de yakasına takmış Akasya’yı baştan aşağı süzüyordu.
         Akasya ise siyah bir eşofman takımı giymiş, hafif bir makyaj yapmış, saçlarını da at kuyruğu yapmıştı. Bu haliyle hem çok güzel hem de çok çocuksu görünüyordu. Hakan’ın baktıkça bakası geliyordu ve biraz daha böyle bakmaya devam ederse Akasya’nın tedirgin olacağını biliyordu. En sonunda:
         -Hazır mısın yolculuğa bakalım, dedi tatlı tatlı gülümseyerek.
         -Iıı… Sanırım değilim. Çok gerginim ya. Niye böyle oldu. Pöff…
         -Sakin ol canım. Güzel geçecek.
         -Ya geçmezse…
         -Bir şey olmayacak diyorum sana. Korkma lütfen.
         Ne yaparsa yapsın, ne söylerse söylesin Akasya’nın içinden bu korkusunu atamamasından korkuyordu Hakan. Onun bu hassas durumu için bir psikologa bile gitmişti. Ona yanlış bir davranışta bulunup incitmekten korkuyordu. Ona zarar vermek hayatta isteyeceği en son şeydi. Geçecekti bu ürkek hali elbette ama nasıl geçecekti, işte onu bilemiyordu.
         Çocukları da uyarmıştı zaten güzel bir dille gece. Akasya’yı sıkıştırmalarına izin vermeyeceğini açık açık yazmıştı hepsine. Kimsenin onu zorlayacak sorular soracağını düşünmüyordu. Çünkü Hakan’ın sinirli halinden çekinirdi hepsi de. Genelde sakin bir insan olsa da sinirlendiğinde çok kötü olabiliyordu maalesef. Cesaret edemezlerdi ileri gitmeye.
         -İstersen uyuyabilirsin. Bir saatten fazla sürecek zaten yolculuk.
         Bu sessizliğine katlanamıyordu Akasya’nın. Hep etrafında gülsün, cıvıldasın istiyordu. Gerildiğini hissettiğinden böyle söylemişti ama onunla sohbet etmeyi daha çok istiyordu doğrusu.
         -Yok, iyiyim ben böyle. Uykumu aldım gece. Hem sen bana arkadaşlarından bahsedecektin, unuttun mu?
         -Tamam canım. Nelerini merak ediyorsun? Sen sor, ben söyleyeyim.
         -Kimler, neciler ve nerede tanıştınız? Dedi gayet ciddi bir yüz ifadesiyle Akasya.
         Hakan gülmeden edemedi.
         -Hepsi üniversiteden arkadaşım. Ben okulda bir tiyatro grubu kurmuştum. Ulaş ve Çağrı ile aynı sınıftaydık zaten. Onlar da tiyatro grubundaydılar. Murat ve Mustafa ise Klasör isminde bir dergi çıkarıyordum orada yazıyorlardı. Ve tabii Elif de. Ali de öyle girdi zaten hayatımıza. Elif, turist rehberliği okudu bu arada. Ama çok küçük yaşlardan beri yazı yazıyormuş. Son senemizde de kitabı çıktı zaten. Duymuşsundur belki. Elif Ayvaz adı.
         -Aaa… Ben okudum onun kitabını. Masal, değil mi?
         -Evet, o.
         -Çok sevmiştim ben o kitabı. Çok etkilemişti beni. Çok heyecanlandım şimdi onunla tanışacağım için. Ayy, çok pardon… Hadi devam et sen.
         -Ali de işte bizim fotoğrafçımız. Fotoğrafçılıkta okuyordu zaten. İlan vermiştik bir tane, fotoğraflar işlerimizi halledecek birine ihtiyacımız var diye. Sonra da Ali girdi hayatımıza işte. Hem dergi için fotoğraf ve dizgi işlerimizi falan hallediyordu Ali hem de tiyatro için oyunların afişlerini ya da fotoğraf işlerini…
         -Hımm…
         -Elif’le Ali orada sevgili oldular zaten. O zamandan beri de sevgililer hala. Altı yıldır da devam ediyorlar. Ali, Elif’i evlenmeye ikna edemiyor bir türlü. Tabii kopamıyorlar da birbirlerinden. Birlikteliklerinin ikinci yılında birlikte yaşamaya başladılar. Elif’e göre zaten evlilermiş. Kağıtlara, yuvarlak halkalar içine hapsolmaya gerek yokmuş.
         -İlginç.
         -Biraz öyledir. Ama iyi kızdır. Mustafa da dergide yazıyordu. İşletme okudu o da. Şimdi babasının şirketinin başına geçti. Nişanlısı Yasemin de iş ortaklarının kızı. Çocukluklarından beri birbirlerine aşıklar. Yaza düğünleri olacak. Murat, Hale ile evlendi geçtiğimiz kış. Apar topar oldu her şey. O da iç mimar. Amerika’da çok büyük bir iş almıştı. Hale de iş aldığı şirkette çalışıyormuş. İlk görüşte aşık olmuşlar birbirlerine. Tanıştıktan hemen üç ay sonra evlendiler zaten. Hepsi bu kadar sanırım. Saymadığım kaldı mı?
         -Sen, dedi Akasya.
         -Benim uzun zamandır bir ilişkim yok. Dün gecede söyledim sana.
         -Niye peki?
         -…
         -İstemiyorsan anlatmayabilirsin.
         -Sorun değil canım. Artık hiç sorun değil.
         -…
         -Adı Ayşe’ydi. Bizim sınıftaydı o da. Üniversite birinci sınıfta çıkmaya başlamıştık. Benim bir arkadaşım vardı Yusuf diye. Hep üçümüz takılıyorduk. Yakındık Yusufla da. İşte ikinci sınıfın sonlarına doğru ben Ayşe’yi evinde Yusuf’la aynı yatakta yakaladım.
         -Ben… Ben özür dilerim Hakan.
         -Özür dileyecek bir şey yok ki canım. Kız gözümün içine baka baka arkadaşımla aldatıyormuş meğer beni. Çok uzun zamandır ilişkileri varmış da ben anlayamamışım. Benim biraz zor geçti o dönemim. Yani sarsılmıştım biraz. Hiçbir kıza güvenemiyordum. Sonra sonra aştım tabii ama başka birisiyle de olmadı. Yani ciddi bir ilişkim olmadı ya da ben istemedim. Ne bileyim.
         İkisi de sessizliğe bürünmüştü. Çıt çıkmıyordu arabanın içinde. Dayanamadı Hakan bu sessizliğe. Radyoda güzel bir müzik ayarladı. Akasya camdan dışarısını izliyordu. Ne söyleyeceğini bilemez gibi bir hali vardı sanki. Zorlamamaya karar verdi Hakan.
         Araba yavaşça durduğunda başını çevirdi Akasya. Hakan, gözlerinin taa en içine bakıp:
         -Geldik, dedi.
         …
         Arabadan indiklerinde herkesin çoktan gelmiş olduğunu gördü Hakan. -Herkes çoktan gelmiş, dedi Hakan.
         -Hadi oğlum, neredesiniz ya! Öldük açlıktan, diye bağırdı Ulaş.
         -Az bekle be sabırsız! Geldik ya işte, dedi Hakan gülümseyerek.
         Akasya, üzerindeki bakışlardan rahatsız olmuştu biraz. O yüzden geride durmayı tercih ediyordu. Hakan yavaşça kendisine dönüp cesaret verircesine gülümsedi.
         -Hadi canım. Bu adamlar biraz daha aç kalırlarsa bizi de yerler, dedi yine sımsıcak gülümseyerek.
         -Tamam, dedi Akasya.
         Bir yandan masadakileri incelerken bir yandan da etrafına bakınıyordu. Burası çok şirin bir yerdi. Daha ilk görüşte sevmişti burayı. Tek katlı olarak inşa edilmiş yapının içine gelişigüzel masalar atılmış olsa da onlar bahçede oturup güzel havanın tadını çıkarmaya karar vermişlerdi. Yan tarafta birkaç masa daha doluydu. İçeride de iki masanın dolu olduğunu görebiliyordu Akasya. Binanın arka tarafında ise otel olduğunu tahmin ettiği başka bir bina daha vardı. Orası da tıpkı bu bina gibi her yerinden çiçekler fışkıran bir şirinlik abidesiydi adeta.
         Hakan cesaret verircesine elini sırtına koymuştu. Akasya cesaretten başka her şeyi alıyordu şu an o elden. Çünkü Hakan’ın elini koyduğu yerden dalga dalga bir sıcaklık yayılıyordu vücuduna ve bu sıcaklık da sağlıklı düşünmesini engelliyor, gözlerini bulanıklaştırıyordu.
         -Saçmalama Akasya, diye bağırdı içinden kendine. Kendine gel. Biraz sonra normal bir hayata adım atacak ve bir sürü normal insanla tanışacaksın. Ama sen sırtındaki eli mi düşünüyorsun sadece?! Bi’ kendine gel artık!
         Akasya içinde kendiyle mücadele ederken çoktan masaya varmışlardı bile. Hakan onu yanındaki sandalyeye oturtmuş, kendi de oturduktan sonra sandalyesini biraz kendine doğru çekmişti. Hepsi meraklı gözlerle ikisini süzüyordu şimdi. biraz daha konuşmazsa bu delilerden birinin bomba gibi patlayacağından emin olduğundan bir an önce konuşmaya karar verdi.
         -Siz ne kadar erken gelmişsiniz böyle. Oysa ilk gelen biz oluruz diye düşünmüştüm ben, dedi Akasya’ya da gülümseyerek. Onun da kendisine dönerek belli belirsiz gülümsediğini gördü sonra. Bu kadarıyla bile içi mutlulukla dolmuştu.
         -Sizi bekletmek istemedik, dedi Ulaş ağzına bir salatalık atarken.
         -İyi bakalım, dedi Hakan. Sizi Akasya’yı tanıştırayım. Kendisi Marmara Üniversitesi’nde Tıp okuyor. Akasya, bunlar da Murat ve eşi Hale, dedi.
         -Memnum oldum, dedi Akasya.
         -Biz de memnun oldum canım, dedi Hale. Eli Murat’ın elinin üzerindeydi. Onu sahiplenir bir yanı vardı. Gülümsedi Akasya. Hale’nin gözlerinin de bir süre sonra yumuşadığını gördü.
         Hale’ye göre her dişi Murat’la arasına girebilecek potansiyel tehlikeydi. Akasya için de önyargısı vardı ama ilk dakikadan yok olmuştu bile. Çünkü Hakan’ın Akasya’ya nasıl baktığını görmüştü. O aşık bir adamı kırk metre öteden bile tanıyabilirdi. Çünkü kendisi de aşık bir adama sahipti. Her ne kadar Murat’ı deli gibi kıskansa da aslında ona çok da güvenirdi. O sadece etrafındaki kadınlara güvenmiyordu. Ama Akasya’dan tehlike sinyali almamış ve hemencecik sevmişti bu kızı.
-Akasya. Ali ve Elif’i, dedi diğer çifti göstererek.
-Memnun olduk, dediler ikisi de aynı anda. Elif, uzun düz saçlara sahip beyaz tenli bir kızdı. Gözleri çekik olduğu için bir an onun Japon olduğunu düşündü Akasya. Gülüşü çok güzel diye düşündü sonra. Ali de Hakan gibi masmavi gözlere sahipti. Çok yakışıklı görünüyordu. Elif ile birbirlerine çok benziyorlardı ilk bakışta.
-Bunlar da Mustafa ve nişanlısı Yasemin diye düşüncelerini böldü Hakan.
         -Nişanlısı değilim ben onun! diye çıkıştı hemen Yasemin. Doğal sarı saçları ve mavi gözleriyle gerçekten güzel bir kızdı. Mustafa ise oturduğu yerden bile iri yarı olduğunu belli eden cüssesiyle gerçekten çekici duruyordu. Kumral dağınık saçlarıyla kahverengi gözleri muhteşem bir uyum içindeydi. Yasemin ile birbirlerine çok yakıştıklarını düşündü Akasya.
         -Nasıl ya, yine mi kavga ettiniz, diye sordu Hakan şaşırarak.
         -Dün nikâhımız kıyıldı bizim, dedi sırıtarak.
         Masadakilerin hepsi şok olmuş bir şekilde yeni evli çifte bakıyordu şimdi. Mustafa dayanamayarak olaya el attı hemen:
         -Aşkım, öyle pat diye söylenir mi?! Bak hepsi şok oldu, dondu kaldı.
         Hani daha vardı nikâha diye sordu Murat.
         -Bekleyemedim abi ya. Nihat Baba birlikteyken bu kadar karışmıyordu görüşmemize. Nişanlandıktan sonra ateşle barut yanyana durmaz diye diye peşimizden ayrılmıyordu. Cinnet geçirecektim artık. Sevgilimin yüzünü göremiyordum ya. Dün sabah evden kaçırdım, bastım nikâhı!
         Yasemin de dâhil olmak üzere hepsi kahkahayla gülüyordu şimdi. Herkes iyi yapmışsın diye destek bile verdi. Akasya da gülümseyerek bu güzel çifti tebrik etti.
         -Eee, Nihat Amca öğrenince ne olacak peki?
         -Söyledik dün, dedi Yasemin. Ailemden gizli bir şey yapmayı sevmem, dedi kıkırdayarak. Ama Mustafa’nın da dediği gibi birbirimizin yüzünü göremiyorduk artık babamın baskısı yüzünden ki normalde hiç öyle bir insna değildi. Bir anda beni kıskanacağı tuttu. Mustafa da gizlice işlemleri halletmiş, sabah resmen beni kaçırdı. Baştan kızdım ama sonra hak verdim. Biz de haklıyız, sonuçta koskoca insanlarız. Babamın yaptığı da ayıp şimdi. Ama akşamına gidip söyledik. Kızdı tabii. Ama artık bir şey diyemiyor, dedi yine kıkırdayarak.
         Ulaş’la Çağrı daha fazla dayanamayarak aynı anda kıpırdanmaya başladılar.
         -Öhhö, öhöö… dedi Ulaş.
         -Canım, bu yakışıklı arkadaş Ulaş, diğer yakışıklımız da Çağrı, dedi Hakan kendini affettirmeye çalışarak. Mustafa ve Yasemin’in meselesine dalıp çocukları tanıştırmayı unutmuştu.
         -Memnun oldum, dedi Akasya yine o güzel gülümsemesiyle birlikte.
         Ulaş’la Çağrı da bir ağızdan “Biz de!” deyip kahvaltılarına döndüler.
         Akasya, işte yine yaptı, yine bana “canım” dedi diye geçiriyordu içinden. Bir yandan da masada konuşulanlara ayak uydurmaya aynı zamanda da bir şeyler yemeye çalışıyordu. Gerçekten acıkmıştı.
         -Bu masada eksik yok mu? dedi Hakan bir süre sonra. Bütün gözler ona çevrilmişti şimdi.
         -Ne eksiği, dedi Çağrı.
         -Hani sizin kızlar?
         -Ya oğlum ne adamsın ya! İlk günden kız kötü tanımasın bizi dedik ama yine yaranamadık iyi mi! Ben sana dedim Ulaş. Çağıracaktık kızları.
         -Yok kalsın abi. O olaydan sonra ben tövbe ettim. Ruh eşimi bulmadan kimseyle birlikte olmayacağım artık.
         Bir an tüm masa sessizlikle kaplandı. Sonra da hep bir ağızdan kahkaha koptu. Hepsi deli gibi gülüyordu Ulaş’ın bu dediğine. Sadece Ulaş ve Akasya gülmüyordu. Ulaş sinirden, Akasya’da şaşkınlıktan.
         -Sen bu dediğine inanıyor musun şimdi, dedi Çağrı.
         -Sen sus ya! Senin yüzünden adım çapkına çıktı zaten. Senle de takılamayacağım bundan sonra.
         Herkes katıla katıla gülerken Akasya hala anlamamış gözlerle onlara bakıyordu. Hakan dayanamayarak kulağına eğildi:
         -Çağrı’nın ayarladığı kızlardan biri Ulaş’ın başına bela oldu da bir süre önce. Nereye gitse peşinde. Hatta her an bir köşeden çıkıp aramıza bile katılabilir, dedi gülerek. O yüzden tövbe ettiğini söylüyor kendisi ama biz inanmıyoruz.
         Şimdi Akasya da gülüyordu. Hepsi iyi insanlara benziyorlar ve çok eğlencelilerdi.
         Güle eğlene kahvaltı yaptıktan sonra hepsi birer Türk kahvesi söylediler. Kahvelerini içtikten sonra Hale ve Yasemin fal bakmaya başladılar. Erkekler de bir tarafta futbol muhabbetti yapıyorlardı.
         Elif ile Akasya ise kitaplardan bahsediyorlardı. Birçok ortak yazar sevdiklerini fark etmişler ve sohbetlerini koyulaştırmışlardı.
         O sırada Ulaş ve Murat yürüyüş yapma fikrini ortaya attılar ve bir hareketlenme oldu masada.
         -Herkes dünden hazırmış meğer dedi Hale güzel karamel saçlarını sallayarak.
         Herkes sevdiğini kolunun altına alırken Ulaş ve Çağrı yalnız olduklarından birbirlerinin koluna girmiş en önden ilerliyorlar ve iş ile ilgili bir şeyler konuşuyorlardı. Arada sırada arkalarına dönüp dalga geçenlere de laf yetiştirmeyi ihmal etmiyorlardı.
         Hakan ve Akasya en arkada kalmış, yan yana yavaş adımlarla grubu takip ediyordu. İkisi de sessizdi. Akasya sessizliği bozarak;
         -Arkadaşlarını sevdim, dedi.
         Hakan derin bir nefes vererek “Oh ya, bu benim için çok önemliydi” dedi.
         Sonra havadan sudan konuşarak yürümeye devam ettiler.
         Hepsi yorulup gölet kenarındaki masalardan birine oturduğunda akşam ne yiyeceklerinden bahsediyorlardı. Hale, Akasya’ya dönerek;
         -Canım kalacağımız otelin aşçısı mükemmeldir. O yüzden şimdiden karar vermeye çalışıyoruz.
         Elif araya girerek,
         -Sahi siz kalmaya karar verdiniz mi, dedi. Bugün çok kalabalık burası. Bir an önce kararınızı verseniz iyi olur bence.
         -Akasya ne derse o olacak bugün, dedi Hakan.
         -Aslında kalabiliriz, dedi Akasya. Burayı çok sevmişti. Bu kalabalığın arasına girmek de ona iyi gelmişti. Köşe bucak kaçtığı insanlar gibi bakmıyordu hiçbirisi.
         Hakan’ın gözleri mutlulukla parlıyordu. Akasya dönmek isteyecek diye çok korkuyordu doğrusu. Neyse ki kabul etmişti. İçinden onunla burada biraz daha yakınlaşmayı diledi.
         -Hadi o zaman, bir an önce gidip odalarımızı ayırtalım. dedi.
         …
         Otele vardıklarında tek bir boş oda kaldığını onunda çift kişilik olduğunu öğrendiler. Akasya biraz panik olmuş, Hakan da Akasya ya gitmek isterse diye suratını asmıştı.
         -Ne yapalım canım? Bu civarda başka otel yok. Bir tane var ama çok uzakta. İstersen dönebiliriz ya da sen kalırsın odada ben de oğlanların yanında kalırım, ha?
         -Bilmiyorum.
         -Keşke ne olur ne olmaz diye rezervasyon yaptırsaydık. Ben böyle olacağını düşünemedim hiç.
         -Kalacağız dedik arkadaşlarına da. Ayıp olur şimdi kalmazsak da. Yatak ayrılmıyor mu ki acaba?
         -Tek yatak efendim, dedi resepsiyonist.
         -Hımm, dedi Akasya. Hem kalmak hem de kalmamak istiyordu ama Hakan’ın daha fazla kedi yavrusu gibi bakmasına dayanamayıp kalmak şıkkını seçti.
         -Tamam, tutalım o odayı ama sen kanepede yatarsın, ona göre.    
         -Kabul, dedi Hakan dişlerini göstererek gülerken.

         …

Hiç yorum yok: