Sabah
Hakan erkenden uyandı. Akşamdan küçük bir çantaya birkaç parça eşya koymuştu
zaten. Hemen banyoya girip hızlıca bir duş aldı. Üzerine rahat bir şeyler
geçirdikten sonra saatine baktı. Yedi buçuğa geliyordu saat. Akasya’yı
uyandırsa iyi olacaktı. Bir buçuk saat sürecekti yol.
Odasından çıkıp onun kapısına
geldiğinde tam kapıyı çalacakken birden kapı açıldı. O kadar hızlı çıkmıştı ki
Akasya, eli havada asılı kalmış olan Hakan ile çarpıştılar birden.
-Uyanmışsın, ben de seni uyandırmak
için gelmiştim, dedi Hakan.
-Kahvaltı yapacağımızı söylediğin için
erken kalkayım dedim. Tabii bir de yolun ne kadar sürebileceğine baktım
telefonumdan. Duşumu aldım. Çantamı hazırladım. Yolculuğa hazırım.
-Hadi o zaman. Bir an önce çıkalım.
-Tamam, geliyorum hemen.
Akasya, elinde çantasıyla kapının önüne
geldiğinde Hakan da küçük bir çantayla kendisine doğru geliyordu. Yanına
geldiğinde Akasya’nın çantasını da alıp kapıyı açtı. Asansöre bindiklerinde
ikisi de çok sessizdi. Otoparka yönelip arabanın yanına gittiler. Hakan bagajı
açıp elindeki çantaları içine bıraktı. Geçip yerine oturduğunda Akasya’nın
çoktan oturmuş, kemerini bağlamış bir şekilde bekliyor buldu.
Hakan, altına rahat bir siyah eşofman
giymiş, üzerine de gözlerinin mavilerini daha da belirginleştiren mavi bir
triko kazak geçirmişti. Ayağındaki spor ayakkabıları da kazağına uydurmuştu.
Siyah güneş gözlüklerini de yakasına takmış Akasya’yı baştan aşağı süzüyordu.
Akasya ise siyah bir eşofman takımı
giymiş, hafif bir makyaj yapmış, saçlarını da at kuyruğu yapmıştı. Bu haliyle
hem çok güzel hem de çok çocuksu görünüyordu. Hakan’ın baktıkça bakası geliyordu
ve biraz daha böyle bakmaya devam ederse Akasya’nın tedirgin olacağını
biliyordu. En sonunda:
-Hazır mısın yolculuğa bakalım, dedi
tatlı tatlı gülümseyerek.
-Iıı… Sanırım değilim. Çok gerginim ya.
Niye böyle oldu. Pöff…
-Sakin ol canım. Güzel geçecek.
-Ya geçmezse…
-Bir şey olmayacak diyorum sana. Korkma
lütfen.
Ne yaparsa yapsın, ne söylerse söylesin
Akasya’nın içinden bu korkusunu atamamasından korkuyordu Hakan. Onun bu hassas
durumu için bir psikologa bile gitmişti. Ona yanlış bir davranışta bulunup
incitmekten korkuyordu. Ona zarar vermek hayatta isteyeceği en son şeydi.
Geçecekti bu ürkek hali elbette ama nasıl geçecekti, işte onu bilemiyordu.
Çocukları da uyarmıştı zaten güzel bir
dille gece. Akasya’yı sıkıştırmalarına izin vermeyeceğini açık açık yazmıştı
hepsine. Kimsenin onu zorlayacak sorular soracağını düşünmüyordu. Çünkü
Hakan’ın sinirli halinden çekinirdi hepsi de. Genelde sakin bir insan olsa da
sinirlendiğinde çok kötü olabiliyordu maalesef. Cesaret edemezlerdi ileri
gitmeye.
-İstersen uyuyabilirsin. Bir saatten
fazla sürecek zaten yolculuk.
Bu sessizliğine katlanamıyordu
Akasya’nın. Hep etrafında gülsün, cıvıldasın istiyordu. Gerildiğini
hissettiğinden böyle söylemişti ama onunla sohbet etmeyi daha çok istiyordu
doğrusu.
-Yok, iyiyim ben böyle. Uykumu aldım
gece. Hem sen bana arkadaşlarından bahsedecektin, unuttun mu?
-Tamam canım. Nelerini merak ediyorsun?
Sen sor, ben söyleyeyim.
-Kimler, neciler ve nerede tanıştınız?
Dedi gayet ciddi bir yüz ifadesiyle Akasya.
Hakan gülmeden edemedi.
-Hepsi üniversiteden arkadaşım. Ben
okulda bir tiyatro grubu kurmuştum. Ulaş ve Çağrı ile aynı sınıftaydık zaten.
Onlar da tiyatro grubundaydılar. Murat ve Mustafa ise Klasör isminde bir dergi
çıkarıyordum orada yazıyorlardı. Ve tabii Elif de. Ali de öyle girdi zaten
hayatımıza. Elif, turist rehberliği okudu bu arada. Ama çok küçük yaşlardan
beri yazı yazıyormuş. Son senemizde de kitabı çıktı zaten. Duymuşsundur belki.
Elif Ayvaz adı.
-Aaa… Ben okudum onun kitabını. Masal,
değil mi?
-Evet, o.
-Çok sevmiştim ben o kitabı. Çok
etkilemişti beni. Çok heyecanlandım şimdi onunla tanışacağım için. Ayy, çok
pardon… Hadi devam et sen.
-Ali de işte bizim fotoğrafçımız.
Fotoğrafçılıkta okuyordu zaten. İlan vermiştik bir tane, fotoğraflar işlerimizi
halledecek birine ihtiyacımız var diye. Sonra da Ali girdi hayatımıza işte. Hem
dergi için fotoğraf ve dizgi işlerimizi falan hallediyordu Ali hem de tiyatro
için oyunların afişlerini ya da fotoğraf işlerini…
-Hımm…
-Elif’le Ali orada sevgili oldular zaten.
O zamandan beri de sevgililer hala. Altı yıldır da devam ediyorlar. Ali, Elif’i
evlenmeye ikna edemiyor bir türlü. Tabii kopamıyorlar da birbirlerinden.
Birlikteliklerinin ikinci yılında birlikte yaşamaya başladılar. Elif’e göre
zaten evlilermiş. Kağıtlara, yuvarlak halkalar içine hapsolmaya gerek yokmuş.
-İlginç.
-Biraz öyledir. Ama iyi kızdır. Mustafa
da dergide yazıyordu. İşletme okudu o da. Şimdi babasının şirketinin başına
geçti. Nişanlısı Yasemin de iş ortaklarının kızı. Çocukluklarından beri birbirlerine
aşıklar. Yaza düğünleri olacak. Murat, Hale ile evlendi geçtiğimiz kış. Apar
topar oldu her şey. O da iç mimar. Amerika’da çok büyük bir iş almıştı. Hale de
iş aldığı şirkette çalışıyormuş. İlk görüşte aşık olmuşlar birbirlerine.
Tanıştıktan hemen üç ay sonra evlendiler zaten. Hepsi bu kadar sanırım.
Saymadığım kaldı mı?
-Sen, dedi Akasya.
-Benim uzun zamandır bir ilişkim yok.
Dün gecede söyledim sana.
-Niye peki?
-…
-İstemiyorsan anlatmayabilirsin.
-Sorun değil canım. Artık hiç sorun değil.
-…
-Adı Ayşe’ydi. Bizim sınıftaydı o da.
Üniversite birinci sınıfta çıkmaya başlamıştık. Benim bir arkadaşım vardı Yusuf
diye. Hep üçümüz takılıyorduk. Yakındık Yusufla da. İşte ikinci sınıfın
sonlarına doğru ben Ayşe’yi evinde Yusuf’la aynı yatakta yakaladım.
-Ben… Ben özür dilerim Hakan.
-Özür dileyecek bir şey yok ki canım.
Kız gözümün içine baka baka arkadaşımla aldatıyormuş meğer beni. Çok uzun
zamandır ilişkileri varmış da ben anlayamamışım. Benim biraz zor geçti o
dönemim. Yani sarsılmıştım biraz. Hiçbir kıza güvenemiyordum. Sonra sonra aştım
tabii ama başka birisiyle de olmadı. Yani ciddi bir ilişkim olmadı ya da ben
istemedim. Ne bileyim.
İkisi de sessizliğe bürünmüştü. Çıt
çıkmıyordu arabanın içinde. Dayanamadı Hakan bu sessizliğe. Radyoda güzel bir
müzik ayarladı. Akasya camdan dışarısını izliyordu. Ne söyleyeceğini bilemez
gibi bir hali vardı sanki. Zorlamamaya karar verdi Hakan.
Araba yavaşça durduğunda başını çevirdi
Akasya. Hakan, gözlerinin taa en içine bakıp:
-Geldik, dedi.
…
Arabadan indiklerinde herkesin çoktan
gelmiş olduğunu gördü Hakan. -Herkes
çoktan gelmiş, dedi Hakan.
-Hadi oğlum, neredesiniz ya! Öldük
açlıktan, diye bağırdı Ulaş.
-Az bekle be sabırsız! Geldik ya işte,
dedi Hakan gülümseyerek.
Akasya, üzerindeki bakışlardan rahatsız
olmuştu biraz. O yüzden geride durmayı tercih ediyordu. Hakan yavaşça kendisine
dönüp cesaret verircesine gülümsedi.
-Hadi canım. Bu adamlar biraz daha aç
kalırlarsa bizi de yerler, dedi yine sımsıcak gülümseyerek.
-Tamam, dedi Akasya.
Bir yandan masadakileri incelerken bir
yandan da etrafına bakınıyordu. Burası çok şirin bir yerdi. Daha ilk görüşte
sevmişti burayı. Tek katlı olarak inşa edilmiş yapının içine gelişigüzel
masalar atılmış olsa da onlar bahçede oturup güzel havanın tadını çıkarmaya
karar vermişlerdi. Yan tarafta birkaç masa daha doluydu. İçeride de iki masanın
dolu olduğunu görebiliyordu Akasya. Binanın arka tarafında ise otel olduğunu
tahmin ettiği başka bir bina daha vardı. Orası da tıpkı bu bina gibi her
yerinden çiçekler fışkıran bir şirinlik abidesiydi adeta.
Hakan cesaret verircesine elini sırtına
koymuştu. Akasya cesaretten başka her şeyi alıyordu şu an o elden. Çünkü
Hakan’ın elini koyduğu yerden dalga dalga bir sıcaklık yayılıyordu vücuduna ve
bu sıcaklık da sağlıklı düşünmesini engelliyor, gözlerini bulanıklaştırıyordu.
-Saçmalama Akasya, diye bağırdı içinden
kendine. Kendine gel. Biraz sonra normal bir hayata adım atacak ve bir sürü
normal insanla tanışacaksın. Ama sen sırtındaki eli mi düşünüyorsun sadece?! Bi’
kendine gel artık!
Akasya içinde kendiyle mücadele ederken
çoktan masaya varmışlardı bile. Hakan onu yanındaki sandalyeye oturtmuş, kendi
de oturduktan sonra sandalyesini biraz kendine doğru çekmişti. Hepsi meraklı
gözlerle ikisini süzüyordu şimdi. biraz daha konuşmazsa bu delilerden birinin
bomba gibi patlayacağından emin olduğundan bir an önce konuşmaya karar verdi.
-Siz ne kadar erken gelmişsiniz böyle.
Oysa ilk gelen biz oluruz diye düşünmüştüm ben, dedi Akasya’ya da gülümseyerek.
Onun da kendisine dönerek belli belirsiz gülümsediğini gördü sonra. Bu
kadarıyla bile içi mutlulukla dolmuştu.
-Sizi bekletmek istemedik, dedi Ulaş
ağzına bir salatalık atarken.
-İyi bakalım, dedi Hakan. Sizi
Akasya’yı tanıştırayım. Kendisi Marmara Üniversitesi’nde Tıp okuyor. Akasya,
bunlar da Murat ve eşi Hale, dedi.
-Memnum oldum, dedi Akasya.
-Biz de memnun oldum canım, dedi Hale.
Eli Murat’ın elinin üzerindeydi. Onu sahiplenir bir yanı vardı. Gülümsedi
Akasya. Hale’nin gözlerinin de bir süre sonra yumuşadığını gördü.
Hale’ye göre her dişi Murat’la arasına
girebilecek potansiyel tehlikeydi. Akasya için de önyargısı vardı ama ilk
dakikadan yok olmuştu bile. Çünkü Hakan’ın Akasya’ya nasıl baktığını görmüştü.
O aşık bir adamı kırk metre öteden bile tanıyabilirdi. Çünkü kendisi de aşık
bir adama sahipti. Her ne kadar Murat’ı deli gibi kıskansa da aslında ona çok
da güvenirdi. O sadece etrafındaki kadınlara güvenmiyordu. Ama Akasya’dan
tehlike sinyali almamış ve hemencecik sevmişti bu kızı.
-Akasya. Ali ve Elif’i, dedi
diğer çifti göstererek.
-Memnun olduk, dediler ikisi de
aynı anda. Elif, uzun düz saçlara sahip beyaz tenli bir kızdı. Gözleri çekik
olduğu için bir an onun Japon olduğunu düşündü Akasya. Gülüşü çok güzel diye
düşündü sonra. Ali de Hakan gibi masmavi gözlere sahipti. Çok yakışıklı
görünüyordu. Elif ile birbirlerine çok benziyorlardı ilk bakışta.
-Bunlar da Mustafa ve nişanlısı
Yasemin diye düşüncelerini böldü Hakan.
-Nişanlısı değilim ben onun! diye
çıkıştı hemen Yasemin. Doğal sarı saçları ve mavi gözleriyle gerçekten güzel
bir kızdı. Mustafa ise oturduğu yerden bile iri yarı olduğunu belli eden
cüssesiyle gerçekten çekici duruyordu. Kumral dağınık saçlarıyla kahverengi
gözleri muhteşem bir uyum içindeydi. Yasemin ile birbirlerine çok yakıştıklarını
düşündü Akasya.
-Nasıl ya, yine mi kavga ettiniz, diye
sordu Hakan şaşırarak.
-Dün nikâhımız kıyıldı bizim, dedi
sırıtarak.
Masadakilerin hepsi şok olmuş bir
şekilde yeni evli çifte bakıyordu şimdi. Mustafa dayanamayarak olaya el attı
hemen:
-Aşkım, öyle pat diye söylenir mi?! Bak
hepsi şok oldu, dondu kaldı.
Hani daha vardı nikâha diye sordu
Murat.
-Bekleyemedim abi ya. Nihat Baba
birlikteyken bu kadar karışmıyordu görüşmemize. Nişanlandıktan sonra ateşle
barut yanyana durmaz diye diye peşimizden ayrılmıyordu. Cinnet geçirecektim
artık. Sevgilimin yüzünü göremiyordum ya. Dün sabah evden kaçırdım, bastım nikâhı!
Yasemin de dâhil olmak üzere hepsi
kahkahayla gülüyordu şimdi. Herkes iyi yapmışsın diye destek bile verdi. Akasya
da gülümseyerek bu güzel çifti tebrik etti.
-Eee, Nihat Amca öğrenince ne olacak
peki?
-Söyledik dün, dedi Yasemin. Ailemden
gizli bir şey yapmayı sevmem, dedi kıkırdayarak. Ama Mustafa’nın da dediği gibi
birbirimizin yüzünü göremiyorduk artık babamın baskısı yüzünden ki normalde hiç
öyle bir insna değildi. Bir anda beni kıskanacağı tuttu. Mustafa da gizlice
işlemleri halletmiş, sabah resmen beni kaçırdı. Baştan kızdım ama sonra hak
verdim. Biz de haklıyız, sonuçta koskoca insanlarız. Babamın yaptığı da ayıp
şimdi. Ama akşamına gidip söyledik. Kızdı tabii. Ama artık bir şey diyemiyor,
dedi yine kıkırdayarak.
Ulaş’la Çağrı daha fazla dayanamayarak
aynı anda kıpırdanmaya başladılar.
-Öhhö, öhöö… dedi Ulaş.
-Canım, bu yakışıklı arkadaş Ulaş,
diğer yakışıklımız da Çağrı, dedi Hakan kendini affettirmeye çalışarak. Mustafa
ve Yasemin’in meselesine dalıp çocukları tanıştırmayı unutmuştu.
-Memnun oldum, dedi Akasya yine o güzel
gülümsemesiyle birlikte.
Ulaş’la Çağrı da bir ağızdan “Biz de!”
deyip kahvaltılarına döndüler.
Akasya, işte yine yaptı, yine bana
“canım” dedi diye geçiriyordu içinden. Bir yandan da masada konuşulanlara ayak
uydurmaya aynı zamanda da bir şeyler yemeye çalışıyordu. Gerçekten acıkmıştı.
-Bu masada eksik yok mu? dedi Hakan bir
süre sonra. Bütün gözler ona çevrilmişti şimdi.
-Ne eksiği, dedi Çağrı.
-Hani sizin kızlar?
-Ya oğlum ne adamsın ya! İlk günden kız
kötü tanımasın bizi dedik ama yine yaranamadık iyi mi! Ben sana dedim Ulaş.
Çağıracaktık kızları.
-Yok kalsın abi. O olaydan sonra ben
tövbe ettim. Ruh eşimi bulmadan kimseyle birlikte olmayacağım artık.
Bir an tüm masa sessizlikle kaplandı.
Sonra da hep bir ağızdan kahkaha koptu. Hepsi deli gibi gülüyordu Ulaş’ın bu
dediğine. Sadece Ulaş ve Akasya gülmüyordu. Ulaş sinirden, Akasya’da
şaşkınlıktan.
-Sen bu dediğine inanıyor musun şimdi,
dedi Çağrı.
-Sen sus ya! Senin yüzünden adım
çapkına çıktı zaten. Senle de takılamayacağım bundan sonra.
Herkes katıla katıla gülerken Akasya
hala anlamamış gözlerle onlara bakıyordu. Hakan dayanamayarak kulağına eğildi:
-Çağrı’nın ayarladığı kızlardan biri
Ulaş’ın başına bela oldu da bir süre önce. Nereye gitse peşinde. Hatta her an
bir köşeden çıkıp aramıza bile katılabilir, dedi gülerek. O yüzden tövbe
ettiğini söylüyor kendisi ama biz inanmıyoruz.
Şimdi Akasya da gülüyordu. Hepsi iyi
insanlara benziyorlar ve çok eğlencelilerdi.
Güle eğlene kahvaltı yaptıktan sonra
hepsi birer Türk kahvesi söylediler. Kahvelerini içtikten sonra Hale ve Yasemin
fal bakmaya başladılar. Erkekler de bir tarafta futbol muhabbetti yapıyorlardı.
Elif ile Akasya ise kitaplardan
bahsediyorlardı. Birçok ortak yazar sevdiklerini fark etmişler ve sohbetlerini
koyulaştırmışlardı.
O sırada Ulaş ve Murat yürüyüş yapma
fikrini ortaya attılar ve bir hareketlenme oldu masada.
-Herkes dünden hazırmış meğer dedi Hale
güzel karamel saçlarını sallayarak.
Herkes sevdiğini kolunun altına alırken
Ulaş ve Çağrı yalnız olduklarından birbirlerinin koluna girmiş en önden
ilerliyorlar ve iş ile ilgili bir şeyler konuşuyorlardı. Arada sırada
arkalarına dönüp dalga geçenlere de laf yetiştirmeyi ihmal etmiyorlardı.
Hakan ve Akasya en arkada kalmış, yan
yana yavaş adımlarla grubu takip ediyordu. İkisi de sessizdi. Akasya sessizliği
bozarak;
-Arkadaşlarını sevdim, dedi.
Hakan derin bir nefes vererek “Oh ya, bu
benim için çok önemliydi” dedi.
Sonra havadan sudan konuşarak yürümeye
devam ettiler.
Hepsi yorulup gölet kenarındaki
masalardan birine oturduğunda akşam ne yiyeceklerinden bahsediyorlardı. Hale,
Akasya’ya dönerek;
-Canım kalacağımız otelin aşçısı mükemmeldir.
O yüzden şimdiden karar vermeye çalışıyoruz.
Elif araya girerek,
-Sahi siz kalmaya karar verdiniz mi,
dedi. Bugün çok kalabalık burası. Bir an önce kararınızı verseniz iyi olur
bence.
-Akasya ne derse o olacak bugün, dedi
Hakan.
-Aslında kalabiliriz, dedi Akasya.
Burayı çok sevmişti. Bu kalabalığın arasına girmek de ona iyi gelmişti. Köşe
bucak kaçtığı insanlar gibi bakmıyordu hiçbirisi.
Hakan’ın gözleri mutlulukla parlıyordu.
Akasya dönmek isteyecek diye çok korkuyordu doğrusu. Neyse ki kabul etmişti.
İçinden onunla burada biraz daha yakınlaşmayı diledi.
-Hadi o zaman, bir an önce gidip
odalarımızı ayırtalım. dedi.
…
Otele vardıklarında tek bir boş oda
kaldığını onunda çift kişilik olduğunu öğrendiler. Akasya biraz panik olmuş,
Hakan da Akasya ya gitmek isterse diye suratını asmıştı.
-Ne yapalım canım? Bu civarda başka
otel yok. Bir tane var ama çok uzakta. İstersen dönebiliriz ya da sen kalırsın
odada ben de oğlanların yanında kalırım, ha?
-Bilmiyorum.
-Keşke ne olur ne olmaz diye rezervasyon
yaptırsaydık. Ben böyle olacağını düşünemedim hiç.
-Kalacağız dedik arkadaşlarına da. Ayıp
olur şimdi kalmazsak da. Yatak ayrılmıyor mu ki acaba?
-Tek yatak efendim, dedi resepsiyonist.
-Hımm, dedi Akasya. Hem kalmak hem de
kalmamak istiyordu ama Hakan’ın daha fazla kedi yavrusu gibi bakmasına
dayanamayıp kalmak şıkkını seçti.
-Tamam, tutalım o odayı ama sen
kanepede yatarsın, ona göre.
-Kabul, dedi Hakan dişlerini göstererek
gülerken.
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder