Okuyucuma!



Sağlam dişler, bir de sağlam mide-

Budur dileğim senin için!

Sindirebildinse kitabımı,

Barıştı demektir benimle yıldızın!



Nietzsche



Kadın - Erkek - Kadın

Acıyla kıvranıyordu adam. Yüzü gerilmişti. Başını elleri arasına almış doğru düzgün düşünmeye çalışıyordu. Aklı almıyordu. Bu nasıl olabilirdi aklı almıyordu doğrusu. Karısı... Biricik karısı onu nasıl aldatabilirdi? Birbirlerini sevmiyorlar mıydı? Daha iki gün önce kendisine, onu sevdiğini söylememiş miydi? Şimdi nasıl olur da başka bir adamla sevişebilirdi? Hem de kendi evlerinde! Bunu ona nasıl yapardı?

...
Kadının yüzünden düşünceleri okunmuyordu hiç. Onları görmüştü kocası. Nasıl da yıkılmıştı onu adamın kucağında görünce! Bunu ona nasıl yapabilmişti ki o?! O, kaç yıllık kocasıydı. Canıydı.

‘Neden yaptım?'diye düşündü kadın. İçindeki kadın konuşmaya başladı. Kendini savunuyordu. ‘Benimle hiç ilgilenmiyordu. En son ne zaman seviştiğimizi bile hatırlamıyorum. Varsa yoksa işi. O çizdiği binaların arasında kayboldu gitti. Bir çizime baktığı şehvetle bana bakmıyor hiç.'


‘Ama o benim kocamdı!' diye düşündü kadın.

‘Evet, artık seninle ilgilenmeyen kocan!' dedi hemen içindeki kadın.


‘Hem kötü müydü? Bak Levent ne güzel öpüşüyor. Seninki hiç seni böyle öptü mü? Hiç öyle bir tutkuyla dokundu mu bedenine? Üstelik işe başladığından beri peşinde dolanıp duruyor adam! Hiç yüz vermiyordun. Ne kadar da kırdın kalbini adamın. O hala vazgeçmemiş bak. Kocan siz flört ederken aramadın diye seninle günlerce konuşmamıştı. Hatta umrunda bile olmamıştın. Levent öyle mi?'


‘Sus! Sus artık! Duymak istemiyorum seni. Kocamı aldattım. Üstelik kendi evimizde ve o bunu gördü. Şimdi ne olacak? Her şey bitti. Onu kaybettim!'


‘Levent var. O seni sever.'


‘Levent'in canı cehenneme. O kadın avcısı iki gün sonra beni kapı önüne koyar. Hem kocamı seviyordum ben.'


‘Ama o seni sevmiyor. Daha iki gün önce ona onu sevdiğini söylemiştin. Ama o seni duymadı bile. Yüzüne bile bakmadı. Aldığı o büyük projenin son rötuşlarını yapmakla meşguldü. Binaları çizerken adeta kendinden geçmiş gibiydi. Neredeyse boşalacaktı. Kendin gördün. Yalan mı?'


‘Doğru. Ama Levent'ten hiç hoşlanmadım ben aslında. Beni böyle itiyor diye çok kızmıştım ona. Benim de ihtiyaçlarım var üstelik. Onu çok özlüyorum. Ama o sadece o binaların çizimiyle uğraşıyor. Ona, onu sevdiğimi söylemiştim o gün. Çok güzel bir masa hazırlamıştım. Üzerimde de en seksi elbisem vardı üstelik. Bakmadı bile bana...'


‘Gördün mü bak! Hak etmiş o Boşver, üzülme.'


‘Ama ben... Ben hala onu çok seviyorum.'
...
‘Daha iki gün önce bana beni sevdiğini söyledi. Üstelik çok da güzel bir masa hazırlamıştı. Bizim şarkımız çalıyordu. Çok güzel görünüyordu hem. Ben ne yaptım peki? O kahrolasıca çizimlerime gömüldüm. Ama ne yapayım. Bunlar beni çok heyecanlandırıyor. Bir kadının verdiği zevkten daha çok neredeyse. Allah'ım! Delireceğim... Karıma ben bunu nasıl yapabildim? Ben... Ben onu seviyorum. Lanet olsun!'
...
Kapı açıldı. Kadın süzülürcesine içeri girdi. Ağlamıştı. Rimelleri yüzünden aşağı yol yol akmıştı. Lavaboya gitti önce. Elini yüzünü yıkadı. Derin bir soluk aldı ve kocasının yanına gitti. Her zaman olduğu gibi kanepenin tam ortasına oturmuştu. Başı ellerinin arasındaydı.O da kanepeyle kocası arasındaki o daracık alana sıkıştı.

‘Bana Levent'ten hiç hoşlanmadığını söylemiştin.' Dedi adam.


‘Hoşlanmıyorum.'


‘Ama sen onunla öpüşüyordun. Hem de bizim evimizde.'


‘Üzgünüm.'


‘Ben de.'


‘Ben... Ben seni çok seviyorum.'


‘Ben de. Sen benim hayatımsın.'


‘Senin hayatın artık ben değilim. Uzun zamandır o çizimlerle birliktesin sen. Benimle değil.'


‘Kendimi kaybettim ben.'


‘Ben de...'


‘Özür dilerim.'


‘Beni affet...'


‘Beni affet!'






23 Temmuz 2009


Elif Ayvaz

Hiç yorum yok: