Okuyucuma!



Sağlam dişler, bir de sağlam mide-

Budur dileğim senin için!

Sindirebildinse kitabımı,

Barıştı demektir benimle yıldızın!



Nietzsche



Adam’a Mektuplar – IV

Ayrılığın kokusu gelip karışınca tenine acı sonlar kaçınılmaz oluyor-muş. Kimseye kulak asmadan yürüdüğün o yolda yapayalnız olduğunu fark ediyormuşsun pat diye. Öyle ani öyle sert oluyormuş ki bu, sıcağı sıcağına o acıyı fark edemiyormuşsun. Zaman geçtikçe –hani ilaçtı(!)- çıkıyormuş acısı. Kanın kendi kendini zehirlemeye başlıyormuş sonra. Kendi sonumuzu kendimiz yazıp, kendimiz oynuyormuşuz. Kalbimizde yaralar açıp sonra onu sarıp sarmalayan da kendimizmişiz meğer.


-Öğrendim.-



Öyle çok şey öğrendim ki ben bu yolda şu sınırlı zamanda. Öyle çok kandırdım ki kendimi, öyle çok acıttım ki canımı anlatsam sana katıla katıla gülersin karşımda.

Sadece sığındığım o kovuktan ayrılmak zorunda kaldığım için mutsuzum şimdi. Evimdi orası benim. Sığınağımdı. En çok sevdiğim şeydi başımı omzunla boynum arasındaki o büyülü dünyaya gömmek. Oranın çocuğuydum ben. Hiç mi üzülmedin evimden ederken beni? Bir çocuğu evsiz barksız bıraktığına hiç mi üzülmedin?



Bu arada ben iyiyim. Aşk kusuyorum bir süredir. Mideme oturmuş nedense. Oysa sindirdiğimi sanmıştım. Yalanmış.



Evet, seni neden sevdiğimi bilmiyorum.



Karınca da gider bazen!...



21 Haziran 2010

Hiç yorum yok: