Okuyucuma!



Sağlam dişler, bir de sağlam mide-

Budur dileğim senin için!

Sindirebildinse kitabımı,

Barıştı demektir benimle yıldızın!



Nietzsche



Kalem

.


Hayatıma açtığım binlerce yeni sayfadan biriydin sende az önce. Ama kirletmeye karar verdim sonra seni kalemimden damlayan mürekkeple.

Mavi mürekkep beyaz kâğıda güzel gidiyor. Benim kalemimdense kan damlıyor. Kâğıda gitmiyor elim. Yazamıyorum artık. Daha doğrusu yazmak istemiyorum. Aslında yazmamak için elimden geleni yapıyorum.

Yoruldum mu, sıkıldım mı bilmiyorum. Bilmiyorum beni neyin alıkoyduğunu. Cesaretim mi yok eskisi gibi bilmiyorum.

Beynimde uçuşan kelimeleri görmezlikten gelişim neden bilmiyorum. Kendimi anlamaya ve anlatmaya çalışmaktan vazgeçişim… Saklanmam kendimden, insanlardan ve dünyadan… Ortalıkta dolaşmam, çok konuşmam… Asosyallikten emekli olup, sosyalleşmeye çalışmam…

Bilmiyorum…

Cevaplarını bilmediğim soruları merak da etmiyorum. Konuşmuyorum da, susmuyorum da… Ne ağlıyorum, ne gülüyorum. Beyaz bir mermere dönüştü kalbim. Şık, kırılgan, zarif ve zayıf…

Karşı duvardaki saatin tik takları beynimde yankılanıyor. Tik tak, tik tak… Beynim kalemime söz geçiremez oldu. Kalemimse arsız bir herif… Kafasına göre hareket ediyor. Benim yasak bölgelerimde dolaşıyor, karışmamam gereken konuları didikliyor. İçime sinmeyen, bana yabancı yazılar yazıyor.

Bilmiyorum, neden?

Salakça bir umut yeşeriyor içimden. Kalemim karşımda, küstah… Arsız gülüşleriyle bakıyor bana. “Umut mu?! Sen ve umut ha!” deyişini duyar gibiyim.

Sinir oluyorum birden ona. “Sen benim misin yoksa şeytanın mı?” diye geçiriyorum içimden.

Nasıl olur da kalemim bana itaat etmez, anlamıyorum.

Bilmiyorum içimdeki umudun ona ne gibi bir zararı olduğunu. Umut işte sana da yeter, bana da. Niye alay ediyorsun ki.

“ “Çölde bir papatya da olsa umut; umuttur!” mu demiştin sen. Ne saçma! Böyle şeylere inanıyor musun yoksa. Hem beni de alet ediyorsun kötü emellerine.”

Kalemim küstah. Bana cephe almış, bütün dost bildiklerim gibi, bütün maskeli balonun sakinleri gibi. Onunla birlikte yazdığım sözleri küçümser olmuş.

Kendi bağrından kopan nağmeleri beğenmez olmuş! Arsız, olabildiğince arsız… Küstah, tahammül edilemeyecek kadar…

Bu küstah daha da kötüleşti. Şimdi de üzerime yürümeye başlıyor. Pis pis sırıtıyor. Arka fondan bir kötü adam gülüşü…

Hah hah ha ha!

Uyanıyorum sıçrayarak!

Bu bir kâbustu öyle değil mi? En sadık dostum bana böyle bir şey yapmaz. Bakıyorum kalemime. Orada sessiz sakin gülümsüyor…

Biliyordum…

Beni bırakmayacak tek varlık; kalemim!...

Biliyordum!


Elif Ayvaz
 
26 Kasım 2006

Hiç yorum yok: