Okuyucuma!



Sağlam dişler, bir de sağlam mide-

Budur dileğim senin için!

Sindirebildinse kitabımı,

Barıştı demektir benimle yıldızın!



Nietzsche



Cırcır Böceği, Yorumsuz...

Ben cırcır böceklerini (ağustos böceği) gecenin kendi sesi sanırdım. Nedense bu sesin de kışın hiç gelmediğini, sadece yazın duyduğumu hiç fark etmezdim.

Bu iç gıdıklayıcı sesin gecenin sessizliğinin sesi zannederdim. Yani sessizliğin de bir sesi olduğunu.

Hani filmlerde olur ya; genç erkek, genç kıza sorar:

- Duyuyor musun?

- Neyi?

- Sessizliği…

İşte tam da bu anda benim aklıma hep cırcır böcekleri gelirdi. Yani gecenin sessizliğinin sesi sandığım ses.

Artık cırcır böceklerinin sesini çok ender duyuyorum. Yani gecenin sesini. Şehrin tenha yerlerinden biri olan mahallem artık kalabalık! Bu yüzden artık cırcır böceklerinin sesini duyamıyorum. Artık etrafta sadece insan gürültüsü ve onların kullandıkları elektronik eşyaların sesleri var.

Belki de etrafta hiç cırcır böceği kalmadı. Gece artık sessiz değil! Sessizliğin sesini duyamıyorum artık.

Çok ender rastlıyorum kıyıda köşede kalmış bir cırcır böceğine yaz sonuna doğru. Bütün mahalle işten güçten yorgun düşüp uykuya daldığında, etrafta bir ben bir de insanların gürültüleri arasında kaybolmamak için kendi türküsüyle büyük bir savaş veren cırcır böceği kaldığında. Etraf sessizliğe bürünüyor. İşte o zaman başlıyor türküsüne cırcır böceği. Başlıyor ve bir savaş daha zaferle sonuçlanıyor.

Bu yaşıma gelmeme rağmen; cırcır böceği hâlâ benim için gecenin sessizliğinin sesi! İnsanlar yorgun düşüpte etraf sessizliğe büründüğünde bir zafer kazanmış olsa bile!


Zaferle sonuçlanan savaşlar… Kaybolmamak için söylenen türküler… Hepsi kurulu bir düzenin parçası değil mi? Peki ya içimizdeki türküler, gürültüler!?

Elif Ayvaz

25/ 08/2006

Hiç yorum yok: