Bana yazılar
yazdıran adam! Kısa sürede bu kadar çok yolu nasıl alabildin de yazı oldun
dökülüyorsun?! Biraz daha istiyorum ama. Şiir ol, şiirim ol!
Öykümsüleri, arada bir pesimist söylemleri, şiir kırmaları, sövgüler ve es noktaları...
Okuyucuma!
Sağlam dişler, bir de sağlam mide-
Budur dileğim senin için!
Sindirebildinse kitabımı,
Barıştı demektir benimle yıldızın!
Nietzsche
Unuttun
Kimsenin olamadın,
değil mi? Hiç kimsenin… Ne kendine yetebildin oysa ne de başkalarına. Şimdi
kalbinde, O’nun yerinde, kocaman bir boşluk… Ellerinde çizikler… Kalbinde güz
sesleri… Kimsenin olamadın, değil mi? O’nun bile…
Aslında bu kadar çok
isterken senin olmasını bir yandan da istemiyordun. Nedeni belli. Korkuyorsun
çünkü sen. Bağlanmaktan, sevmekten, âşık olmaktan korkuyorsun. Sırf bu yüzden
de unutmanın büyüsüne kapılıyorsun. Kapılıyorsun da onu bile tam yapamıyorsun.
Oysa karşında sen
gibi birini görünce ne kadar da etkilenmiştin. Uzun zamandır çarpmayan kalbin
deli gibi atmaya başlamıştı. Aylar sonra yüzün gülüyordu üstelik. Farkındaydın
vücudundaki değişimin. Hoşuna da gidiyordu bu üstelik. Ama sonra bunu başka
boyutlara taşımaya kalktın. Yaptın da. Kafana koyduğun şeyi hep yaparsın zaten.
Bundan kaçış yoktur. Bilirim. Ama sonucunu bile bile yaptın bu kez. Sonra?..
Sonra sonucunu
izlemeye başladın. Hatta hayatında yapmadığın şeyleri bile yaptın olsun diye.
Daha farklıydın hatta. Kendin de şaşıyordun kendine, yaptıklarına ama engel de
olamıyordun. Hoş bunun için bir çaba da harcamadın ya.
Bildiğin şey bir kez
de gözlerinin önünde gerçekleşti bu kez. Olduramadın. O kadar uğraştın da
olduramadın. Belki de onun da senin gibi olduğunu atladın. Sana çok
benzediğini, korkularınızın, acılarınızın, duygularınızın aynı olduğunu atladın
ve son gece onu unutma kararı aldın. Olmayacak bir şey için uğraşıp da kendimi
üzemem daha fazla, diye düşündün. Dışarı çağırdın, son kez yüzünü göreyim diye.
Gelmedi. Hiç gelmedi. Şaşırmadın, hiç şaşırmadın. Sen olsan, sen de gitmezdin.
Kızmadın o yüzden.
O gece gözlerini
kapadığında gözlerinin önüne gelen yüzünü öptün son kez. Veda etmedin ama.
Vedaları sevmezsin çünkü. Sonra da uykuya daldın. O günden beri gözlerini
kapattığında onu görmüyorsun artık. O kocaman, güzel gözleriyle sana bakmıyor
ve gülümsemiyor. Unuttun.
Sahi unuttun mu?
-Bu yazı çok uzağa değil, karşıya!-
Anlatamıyorum!
Anlatamıyorum!
Seni niçin bu kadar çok sevdiğimi anlatamıyorum insanlara. Belki de
anlatmamalıyım. Bilmiyorum. Ama anlatma ihtiyacı da duyuyorum.
Çok
çok uzun zamandır böyle şeyler hissetmiyordum üstelik. Dünyam değişti resmen.
Sırrı dökülmüş bir ayna gibi çocuk! Titriyorum karşında ama farkında değilsin.
Nasıl bir körlüktür ki bu önündekini görmüyorsun?!
Bilmiyorum.
Hiçbir
şey bilmiyorum artık. Unuttum bütün ezberlediklerimi. Sana ulaşamıyorum da.
Resmen ilan-ı aşk ettim sana. Görmüyorsun beni ya da kabul etmek istemiyorsun.
Başka biri yapsa koymazdı da bu reddediliş sen yapınca çok fena yaptı beni. Çok
istiyordum. O kadar çok istiyordum seni! Hâlâ da istiyorum.
Seviyorum
çünkü. Durduk yerde âşık oldum. Uzaktan hem de. Yaklaşmaya çalıştıkça sevdim.
Uzaklaştıkça sevdim. Hakkında öğrendiklerimi sevdim. Duyduklarımı sevdim.
İnandıklarımı ve inanmadıklarımı sevdim. Hikâyeni sevdim. Şehir efsaneni
sevdim. Ben acılarını bile sevdim senin.
Anlatamıyorum!
Anlatamıyorum
sana kendimi. Boy, pos, güzellik, yakışıklılık değil benim derdim. Kılıflar
değil! Güzel de değilim üstelik, biliyorum. Ama sevdim işte, aşka bir
açıklaması yok ki. Başka türlüsünü yapamam ki.
‘Seninle
ne zaman konuşsam, kalbimin sesini duyma diye uzun uzun lafa tutuyorum…
Anlıyorsun değil mi?’’
Yapamıyorum
ki başka türlüsünü. Uzak durmaya çalışıyorum. Düşünmemeye çalışıyorum. Ama
olmuyor. Yapamıyorum.
Acı
veriyor. Görünce mutlu oluyorum. Sonra üzülüyorum. Sonra bir şey oluyor. Ufacık
bir şey. Mutlu oluyorum. Bana değil üstelik. Benim için değil. Ama kendimi
mutlu hissetmeme yetiyor işte. Gözlemliyorum. Gülüşünü, mimiklerini… Bir şeyi
anlatmanı. Cevap verirken aynı zamanda umursamazlığını… Hepsini biliyorum
artık. Ama yine de sana yaklaşamıyorum. Oysa ne kadar çok isterdim. Ne kadar
çok istiyorum.
Kim
derdi ki bir gün –sırf arkadaşım görev aldı diye- gittiğim bir yerde şiir
okuyan bir adama âşık olacağım! Sonra onu yaklaşık bir yıl boyunca göremeyeceğim.karşılaştığımda
da her şey yeniden başlayacak. Komik. Tahmin bile edemezdim böyle bir şeyi. Ama
oluyor. Oldu.
Hatta
trajikomik! Karşında bu kadar savunmasız, bu kadar zayıf olmam yalnızca
trajikomik!
Bir
çıkış yolu göster artık bana.
Ya
sev ya da sev!
Efsaneler
anlatıp deliyi yanlış yerde arattırma. Nerede olduğunu ikimiz de iyi biliyoruz.
Bırak da deliyi seveyim. Bırak da deli kalbinin kilitlerini açsın, duvarlarını
yıksın. Kimseye bir şey olmaz, emin ol.
Hepimiz
güvendeyiz.
Elif.
Özledim
Çok özledim, bilge. Sesini duymayı özledim. Şiirlerini özledim. Öykülerini özledim. Senin gözünden gördüğüm dünyayı özledim. İmkansızlarımı olabilir yapmanı özledim. Seni özledim, bilge. Kimse sen değil. Yine sen değil. ''O'' bile değil. Anlıyor musun?!
Bazen
Bazen
anlatırsın anlatırsın anlamazlar. Kendi bildiklerini okumaya devam ederler.
Bazen kırılırlar ama senin de kırılabileceğini hiç düşünmezler. İşte böyle
zamanlarda gitmek istersin. Kaybolmak, yok olmak istersin. Kimse bulamasın da
seni sorunlar çözülsün istersin.
Bazen
insanlar senin ne kadar kötü durumda olduğunu görmemekte ısrar ederler hatta.
Bağırırsın suratlarına ama yüzlerini çevirirler. Sonra da soru sormayı bilirler
yalnızca. Hatta hep kötü olmandan, depresyondan çıkamamandan falan bahsederler.
Dinlersin. Yalnızca dinlersin. Gülüp geçersin bazen. Sinirli cevaplar verirsin
bazen de. Yine kızarlar, kırılırlar. Çünkü yasak şeylerden birini yapmışsındır
sen. Hakkın yoktur ki senin kötü hissetmeye, bunalımlara girmeye, insanlara
surat asmaya… Hem neden olsun ki?! Olmaz, olamaz.
Bazen
sadece susmak istersin. Sadece susmak ve uyumak… Ama yine anlatamazsın. Rahat
da bırakmazlar. Sorular, sorular… Bitmek tükenmek bilmeyen sorular… Bilmezler
ki Ege’nin havası gibidir ruh hallerin. Bir gün güneşli, bir gün yağmurlu; bir
saat kar, bir saat rüzgâr… Bilmezler ki… Başka sebeplere bağlarlar da bu basit şeyi
düşünemezler.
Bazen
kendini her yerde huzursuz hissedersin. En güvenli yerin anne karnındır. O
yüzden hep cenin pozisyonunda uyursun hatta. Ama bunu bile anlayamazlar.
Bazen
sebepsiz yere hüzünlenirsin, bazen anıların gelir aklına, üzülürsün. Bazen yalnız
kalmak da isteyebilirsin.
Bazen
bazı şeylerin değişmesini ve bazı şeylerin de hiç değişmemesini umut
edebilirsin.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)