İzlediğim
bir dizi var. Pretty Little Liars. Şu an dördüncü sezonu yayınlanıyor. Dizi 5
kız arkadaştan birinin kaybolmasıyla başlıyor. Kız birden bire ortadan
kayboluyor ve ardındaki sırrı çözmeye çalışıyorlar. Tam bir yıl sonra da kızın
cesedi evinin arka bahçesinde bulunuyor. Bir de A var. Başlarda A’nın ölen kız
olduğu imajı çizilmişti hep. Zaten kızın adı da Alison. Bu A, sürekli sırları,
yalanları ortaya döküp duruyor. Dördüncü sezonu oynuyor hâlâ öyle.
A
da yalancının teki aslına bakarsanız ama bu kadar çok yalan söyleyen insanı da
bir arada görünce insan doğru nedir, doğru var mıdır ayırt edemiyor doğrusu! Bir
de yalanın bu kadar çekici olduğunu bilmezdim.
Olay
içinde olay, yalan içinde yalan olması ise ayrı bir durum. Sonra adamın biri
var. Aslında bu ölen kızı tanıyor (ya da bizim öldüğünü sandığımız ama aslında
ölmeyen). Vakti zamanında da onunla ilişkisi varmış meğer. Sonra diğer
kızlarında her şeyini biliyor. Ama içlerinden birini seçiyor tabii ve onunla da
ilişki yaşıyor. Aradaki yaş farkı da var bir hayli. Yalan üstüne bir ilişki
kurulur mu?! Olduruyor işte.
İşin
en garip tarafı ise adam yazmak için yaşıyor! Yaşıyor ki o hikayeyi yazabilsin!
Yazabilmek için de kuruyor. Kurduklarını oynamalarını sanıyor. Oynadıklarını yönetiyor.
Beğenmediğini kesiyor. Yeniden oynatıyor. Oynananı izliyor ve yazıyor. Biriktirdiklerini yazıyor. Yazıyor…
Yazıyor.
İlginç.
Cazip.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder