Okuyucuma!



Sağlam dişler, bir de sağlam mide-

Budur dileğim senin için!

Sindirebildinse kitabımı,

Barıştı demektir benimle yıldızın!



Nietzsche



Kanat

         
         Başını yukarıya, ağaçların da yukarısına dikmiş bakıyordu sadece. Ötesini, daha ötesini görmek ister gibi bir hali vardı. Ağacın kuru dalları sallanıyordu bir o yana bir bu yana. “Hava soğuk galiba.” diye düşündü.
         On dakikadır soğukta olduğu yerden kıpırdamadan üzerindeki incecik hırkayla dikilmesine rağmen gözlerini bile kırpmamıştı. İçindeki göle siyah bir sıvı damlıyordu. Ama o sadece gökyüzüne bakıyordu. Bütün vücudunun siyah sıvıyla kaplandığını hissediyordu ama o sadece gökyüzüne bakıyordu.
         Bacakları çıplaktı. Çorap giymeyi sevmiyordu. Hırka ısıtırdı nasılsa kalbini. Ama bugün nedense soğuğu da hiç hissedemiyordu?! Gökyüzü de çok sıkıcıydı bugün. Gözlerini bile kırpmamıştı.
         Ne uzun zamandır orada beklediğini düşündü birden. “Gelmeyecek galiba.” diye mırıldandı, “Söz vermişti, gelecekti.” dedi. Bir damla daha düştü göle.
         Vücudunun ne zamandan beri bir göle dönüştüğünü ve siyah bir sıvıyla dolmaya başladığını hatırlayamıyordu bir türlü. Kalbine yaklaştığını duyabiliyordu sadece. Her damlada dünya yankılanıyordu zaten.
         Göz kapakları gittikçe daha ağır geliyordu gözlerine. İnatla açık tutmaya çalışıyordu ama olmuyordu. Ağacın kuru dalları rüzgarda savruldukça kalbini çiziyordu. Sıkılmaya başlamıştı beklemekten. Biraz daha bekleyecekti. Gelmezse gidecekti artık. Yapacak bir sürü işi vardı zaten.
         Rüzgar şiddetini arttırmıştı. Dallar daha çok sallanmaya başladılar. Gitmeye karar verdi en sonunda. Burada kuru dallarla beklemenin anlamı yoktu. Kalbi çizik içinde kalmıştı. Arkasını döndü.
-      Ne zamandır oradasın sen?
-      En başından beri?
-      Neden sesini çıkarmıyorsun?
-      Seni izliyordum?
-     
-     
-      Getirdin mi?
-      Evet.
-      Ver şunu hadi. Sıkıldım bu dünyadan.
-      Al.
Aldı. Bir şey demeden arkasını döndü ve uzaklaşmaya başladı. Onunla arasında bir bağ kalmamıştı ki ne diyecekti. Hışımla açtı torbanın ağzını. Dikkatlice çıkardı içindekileri. Eski bir dosta bakar gibi baktı. Uzun uzun. Sonra sırtına geçirdi.
Kanatlarını.

Göl damlamayı bıraktı. Dünya sessizleşti. Bir çift kanat takmış kız yavaş yavaş uzaklaştı.

5 yorum:

Mia Wallace dedi ki...

öykümsüleri bi başka seviyom :)

Elif Ayvaz dedi ki...

:) Teşekkür ederim.

Harun Aktaş dedi ki...


hiç uzatmadan,hiç sıkmadan,hiç dolaylamadan,hiç abartmadan-mübalağa sanatını kast etmiyorum-,ve hiç didaktik öğelere başvurmaksızın finali yapmanız hoşuma gitti.içinde biraz masal olunca da katmerlendi bu sevincim.tabii ilk başlarda masalımsı anlatımdan yoksun,bilinçli yapıldığını düşünüyorum bunun da ve fantastik bir şekilde bitmesi de öykünün ayrı bir güzellik...düş ve gerçek.


not:hayli uzun zaman olmuş okumayalı sizi.hayat.

Elif Ayvaz dedi ki...

Teşekkür ederim. Mutlu oldum şimdi. :) Hem hasta hem de final haftamdayım çünkü. :)

Uzun zamandır bir şeyler yazamıyordum. Ya da yazıp siliyor, ya da yayınlamıyordum. Bir susma ihtiyacı geldi, çöreklendi içime. Atmaya çalışıyorum.

Bu yıl daha çok yazabilmek ümidiyle.

İyi yıllar bu arada. :)

Elif Ayvaz dedi ki...

Ben sizin takipçinizim zaten. Ayrıca gelip yorum bıraktığınızda blogunuzun da linkini bırakmış oluyorsunuz zaten. Ben profiliniz açıp bakabilir ve blogunuza gidebilirim. Lütfen her blogumun altına aynı yorumu yazmaktan vazgeçin.