Okuyucuma!



Sağlam dişler, bir de sağlam mide-

Budur dileğim senin için!

Sindirebildinse kitabımı,

Barıştı demektir benimle yıldızın!



Nietzsche



Kamp


         Ormanın içinde tek başına yürüyordu adam, her adımda çıkan kurumuş yaprak hışırtısı rüzgârın uğultusuna karışıyordu. Kafasındaki milyonlarca düşünce beynine baskı yapıyordu. Manzaranın ve temiz havanın tadını çıkarmak istiyordu fakat düşünceleri onu rahat bırakmıyordu. Güneş batmak üzereydi havanın soğumasıyla sis inmişti, kamptan ayrılalı çok olmamıştı ama uzun süredir yoldaymış gibi geldi adama. Durdu, arkasına baktı, yoldaki izlerini aradı fakat hafiften esen rüzgâr, yaprakların yerini çoktan değiştirmişti. Geri dönmeyi düşündü bir an, sonra önüne baktı ve kaldığı yerden yürümeye devam etti. Hava karardıkça kafasındaki düşüncelerde kararmaya başladı adamın. Aslında geziye bu düşüncelerden kurtulmak için çıkmıştı hatta kamptaki arkadaşları tek başına ufak bir gezinin ona iyi geleceğini söylemişler, o da başıyla onaylayıp yürümeye başlamıştı. Şimdi ise nereye giderse gitsin kafasındaki düşüncelerden kurtulamayacağını anlamıştı. Başka bir yol olmalıydı, hayatı daha basit yaşamak için...
           Hava iyice kararmıştı, normal bir gecede yürümek zor olurdu fakat o gece dolunay vardı. Ağaçların arasından süzülen ay ışığı ormanın içinde gölge oyunlarıyla adamın ilgisini çekiyordu. Artık kafasındaki düşüncelerden daha çok gölgelerle ilgileniyordu. Aslında biraz korkmuştu, orman gereğinden fazla sıktı ve ağaçlar sanki onu izliyordu. Kampa dönme fikri şimdi daha cazip geliyordu. Tam dönmeye karar verecekken bir ses duydu, durdu ve sesin geldiği yöne baktı ağaçtan ve karanlıktan başka bir şey yoktu. Geri döndü ve hızlı adımlarla kampa doğru yürümeye başladı. Her adımda hızlanıyor, yaprak çıtırtıları arasında kalbinin sesini duyuyordu, derken aynı sesi bir daha duydu ve bir daha… Bu sefer sesin geldiği yöne bakamadı daha da hızlandı, koşmaya başladı sanki biri onu takip ediyordu. Bunu hissediyordu ama dönüp bakmaya cesareti yoktu. Sigara yüzünden kesik kesik nefes alıyordu, sigara içtiğine lanet etti içinden. Hala koşuyordu fakat ses sanki onu takip ediyordu ve gittikçe yaklaşıyordu. Uzun süredir koşuyordu, yorulmuştu pes etmek üzereydi ve kampa yaklaştığına dair bir iz de yoktu.
          Kafasını çevirip arkasına tam bakarken…
          Basında şiddetli bir ağrıyla uyanmıştı. Gözlerini açtığında çoktan sabah olmuştu. Elini ağrıyan başına götürdü koca bir şişlik vardı, yanındaki ağaca baktı ve dün gece koşarken duyduğu sese bakmak için kafasını çevirdiğinde önündeki ağaca çarpıp bayıldığını anladı. Ayağa kalktı, her şey normal görünüyor, kuş sesleri rüzgâr ve uğultusu her şey olması gerektiği gibiydi. Birden arkadaşları aklına geldi, onu çok merak etmiş olmalıydılar. Hızlı adımlarla kampa doğru yürümeye başladı. Yürüdüğü yollar tanıdıktı ama bir terslik vardı sanki. Uzunca bir süre yürüdü fakat kampa hala ulaşabilmiş değildi. Dün gece kamptan fazla uzaklaşmamıştı ve korkup kampa doğru koşmuştu ama Hâlâ görünürlerde kamp yoktu. Bir an dikkatini ağaçlara verdi. Bodur bir ağaç dikkatini çekti, sanki onu daha önce görmüş gibiydi, tekrar yürümeye devam etti. Bodur ağacı yine gördü. Saatlerdir daire çizdiğinin yeni farkına varmıştı sonunda. Sağa doğru koştu; yine aynı ağaç, bu sefer sola doğru koştu; yine aynı ağaç. Yorulmuştu. Bodur ağacın yanına oturdu, sağa sola baktığında ağaçtan başka bir şey yoktu. Kafasını toplamaya çalıştı, bunlar gerçek olamazdı hala baygın olmalıydı ve bunlarda hayaldi. Filmlerdeki gibi kendini çimdikledi uyanabilmek için ama hâlâ birbirine benzeyen bir sürü ağaç vardı yanında.
            Güneş batana kadar bir kaç defa daha denedi ama olmadı. Bir türlü bu yerden çıkmanın yolunu bulamadı. Artık çok yorulmuştu, olduğu yere çöküp havanın kararmasını seyretti. Ve işte gene o ses. Nefes alışı hızlandı, kalbi güm güm atmaya başladı.
            Öte yandan kamptaki arkadaşları da onu arıyorlardı. Nedense yokluğunu fark etmeleri uzun sürmüştü. Kafasını dağıtması için ormana dolaşmaya yolladıklarından uzun saatler boyunca ortada gözükmemesini kimse yadırgamadı. Ama hava kararıp, yoklama alınmaya başladığında endişeli kıpırdanışlar olmaya başladı kampın içinde. Daha sonra yakın arkadaşları liderlerine durumu ilettiler. Bir iki saat daha dönmesini beklediler ve sonra ormana gruplar halinde dağılarak onu aramaya başladılar.
            Kaybolmuş olabileceği ihtimaline kimse inanmak istemiyordu çünkü o yıllardır kamp yapan birisiydi. Zaten son beş yıldır da tam kadroyla bir gelenek haline dönüştürmüşlerdi bu etkinliği. Ülkenin çeşitli illerinden gelen 25 arkadaş yılda dört kez toplanıyorlar ve ormanda kamp kuruyorlardı. Bir hafta boyunca hem avlanıp hem de hasret gidermiş oluyorlardı. Hepsi de çocukluk arkadaşıydı ve bu kamp sayesinde aralarındaki irtibatı koparmamış oluyorlardı.
             Bütün arkadaşları son iki yıldır onun zor zamanlar geçirdiğini biliyordu. Mali durumları iyi gitmiyordu. Bin bir emekle kurduğu şirket batmak üzereydi ve buna bir çözüm bulması gerekiyordu. O kadar çalışan, onların ailesi, kendi ailesi… Bu kadar insanın zarar görmesine göz yumamazdı. İşte bu yüzden, sırf o kafasını dağıtsın diye normalden bir hafta erken kamp kurmuşlardı. Ama şimdi onun ortalıkta olmadığını görünce hepsinin içinde de bir pişmanlık duygusu dolaşıyordu.
              Aysız gecenin karanlığında arama yapmak çok zordu. Seslenmelerine de cevap gelmeyince sabahın ilk ışıklarıyla aramaya karar vererek kampa geri döndü arkadaşları.
              …
              Adam açlıktan ve yorgunluktan olduğu yerde kalmıştı. Bir önceki geceyi baygın geçirdiğinden arkadaşlarının kendisini aramaya çıktıklarını bilmiyordu ve kendi kendine neden beni aramaya gelmediler diye kızıyordu. Yine gece olmuştu. Bu gece de kampın yerini bulamazsa ne olacaktı? Ama bir süredir de o sesi duymuyordu. Acaba sadece yırtıcı bir hayvan sesi miydi duyduğu ses? Tüfeği de yanında yoktu ki korunabilsin!
             Göz kapakları ağırlaşmaya başlamıştı adamın. Birkaç kez ayağa kalkmaya çalışsa da başarılı olamadı, koşarken ayak bileğini incitmiş olmalıydı. Şişmiş ve çok ağrıyordu. Biri kendini buluncaya kadar orada kalmaya karar verdi.
              Bu arada arkadaşları da onu aramaya devam ediyorlardı. Kamp alanından çok uzaklaşmışlardı. Ama bu kadar uzağa neden gitsin ki diye düşünüyorlardı. Avlandıkları alandan bile çok uzaktaydı burası. Hem aramaya devam ediyorlar hem de adını haykırıyorlardı. Bir çalı dibi bile atlamadan ilerliyorlardı. Bu gece de bulamazlarsa hayatından şüphe etmeye başlayacaklardı. Belki de bir yırtıcı hayvan…
              …
              Adam bir ses duyduğunu sandı birden. Gözlerini aralayıp emin olmaya çalıştı ama başka ses duyamadı. Yeniden kapadı göz kapaklarını. Sonra yine bir ses… Bu kez emindi, biri adını söylemişti. Ama uzaktan geliyordu bu ses.
             - Burdayımmm! diye bağırdı adam. Burdayım!
             Sesler bulunduğu alana yaklaşmaya başlamıştı. 

            - Haluuukkk!
            - Burdayımmm!
            - Şükürler olsun! Sonunda bulabildik seni. Bu kadar uzağa nasıl geldin yahu?!
            - Konuşmayı kes de yanıma gel bir an önce. Ayağım şiş, yürüyemiyorum.
            - Geldim, geldim.
            Bu gelen Mehmet’ti. Gevezenin teki olmasına rağmen yine de en sevdiği arkadaşlarından biriydi Haluk’un.
            - Nasıl geldin buraya be adam! Başına bir iş geldi sandık. Yırtıcı bir hayvan falan parçaladı diye düşündük. Dün gece de izine rastlayamayınca… Çok korkuttun bizi. Kafa dağıtmaya yolladık, sen kendini dağıtmışsın iyice. Dur bakayım, kafana n’aptın oğlum?! Hem sen nasıl uzaklaştın böyle kamptan? Av bölgesinden bile uzak burası.
            Mehmet nefes almadan konuşmaya devam ederken Haluk’un kolunu omzuna atmış, onu kampa doğru götürmeye başlamıştı bile.
            Haluk şimdi anlıyordu; kamp bölgesine doğru gittiğini düşünürken tam ters tarafa koşmuştu ve ertesi gün de hatasını sürdürmeye devam etmişti. Peki ama o ses neydi? Yırtıcı bir hayvan?!..

2 yorum:

kampet dedi ki...

ilginç bir bakış acısı..

Elif Ayvaz dedi ki...

Teşekkürler.