Her
gün bir sürü insanla birlikte olurum ben. Kimisiyle kısa kimisiyle uzun. Kimisi
beş dakikalığına gelir bana kimi yarım saatliğine.
Bazıları
hiç konuşmaz bazıları da hiç susmaz. Anlatır da anlatır. Kimi azarlar kimi de
hak verir.
Kimi
beş dakika fazla bekledi diye kızar kimi de tam vermek yerine öğrenci vermek
için çabalar. Evet, minibüs şoförüyüm ben. Her gün bir sürü insanla birlikte
bir aşağı bir yukarı arşınlarız bu küçük şehri. Bazılarını tanırım uzun
zamandır burada yaşadığımdan bazılarını da ilk kez görürüm çoğu zaman.
En
çok da öğrencilere aşina ve yabancıdır gözlerim. Mesela Ela…
Ela
üniversite öğrencisi. Son sınıfta. Birinci sınıftan beri minibüse binip okula
gider. Güzelce bir kız. Kumral saçları, adı gibi ela gözleri var. Teni pürüzsüz,
bembeyaz. Birinci sınıftan beri gözümün içine bakıp durur. Okuldan eve diye
bindiğinde tüm minibüsün paralarını toplar, getirir. Eli elime değsin diye
uğraşır. İlla gelir arkamdaki koltuğa oturur. Kokumu içine çeker hep. Aynadan görürüm.
Ellerime bakar bir de. Yüzük mü kolluyor diye düşünürüm hep. Bir işaret…
Biliyorum,
benden bir işaret bekliyor. Öyle güzel ki… İpek gibi saçları, süt gibi teni…
Arasam bulamam öylesini. Ama yapamam ki. Üzerim, bilirim. Canını yakarım bu
güzelin. Annesinin babasının biriciğidir. Ben nasıl kıyayım ona.
Benim
de içim gitmiyor değil hani. Bir gülsem, bir işaret versem benim olacak,
biliyorum. İstiyorum da. Ama gideceğim sonra. Bunu da biliyorum. Hep böyle
oldu. Ben biriyle yapamıyorum. Bir kişiyle olamıyorum. Çok olsun, benim olsun
ama ben istediğimde olsun istiyorum.
Şeytan
da dürtüp duruyor “bir içim su bu kız” diye. Evi son durakta. Bazen minübüste
ondan başka kimse kalmıyor. Yine gözümün içine içine bakıyor o zamanlarda. İninceye
kadar benden bir hareket bekliyor. Ben yola odaklanmaya çalışıyorum. Arada gözüm
kaymıyor değil. O ise hep bana bakıyor. Sonralara doğru, evine yaklaşırken
umudunu kesiyor sanırım. Başı önüne eğiliyor, yüzü düşüyor. “Müsait bir yerde
inebilir miyim?” diyor sonra. Aslında nerede ineceğini biliyorum. Ama o
söylemeden durursam… Onun farkında olduğumu görür. Yazık olur bu kıza ya… Of. Teşekkür
edip iniyor hep minibüsten. “İyi akşamlar!” diyorum ben de arkasından. Üzülüyorum
sonra üzdüm kızı diye. Ama biliyorum ben kendimi. Üzerim, hep üzdüm bu güne
kadar. Bu kıza yazık olur. Daha çok küçük.
Bir
daha ki sefere bana ümit beslememesini söyleyeceğim. Yazık olur…
*Fotoğran internetten alınmıştır.